GİRİŞ
BASKISI TÜKENMİŞTİR
SUNUŞ
...Kentsel dönüşümü tartışırken, uluslararası uzmanların deneyimleri dikkate alındı; ancak bunu yaparken iki temel kabulden hiç vazgeçilmedi. Bunlardan ilki, kentsel dönüşümün sihirli bir değnek olmadığı; her konuya "dönüşüm" değneğini dokundurarak çözüm bulma olanağı olmadığı; dönüşümün aslında üst ölçekte bir planlama şemsiyesinin altında kullanılması gerekli bir hedef olduğu, ikincisi ise, dönüşümün tek bir reçetesi olmadığı, farklı deneyimleri dikkate alıp, bunları ülke koşullarının yarattığı süzgeçten geçirerek, ülkemize özgü dönüşüm formüllerinin oluşturulmasının gerekliliği idi.
Dönüşümü tartıştığımız bu süreçte fark ettiğimiz bir önemli nokta daha vardı: Dönüşüm kavramı ve dönüşümün birer aracı olan yenileme, yeniden üretme, sağlıklaştırma, ve benzeri kavramlar üzerinde uzlaşılmış net tanımlar da yoktu. Bazen dönüşüm ve yenilemenin aynı anlamda, ya da birbirinin yerine kullanıldığını gördük. Dönüşüm kavramına, farklı kesimlerin farklı anlamlar yüklediğini izledik. Bunun da ötesinde, bazı meslek gruplarının dönüşüme bir tür "canavar" olarak bakmaya başladığını, dönüşüm konusunu kamuoyuna taşıyan meslek gruplarını ise adeta bir "vatan haini" gibi lanse etmeye başladıklarına tanık olduk. Öyle ki, meslek odası olarak, koruma konusundaki yetkileri elimize almak için adeta "militanca" çalışırken, "dönüşüm konundaki önceliğimizi talan alanlarından yana koymakla
suçlandık. Oysa ki, tarihi kent merkezleri kadar, hatta belki de ondan da ciddi bir sorun alanı olarak, yağma ve talan alanları doğal olarak ilgi alanımız içinde olmalıydı. Bizler hiçbir zaman, deprem gerçeğini göz ardı etmedik. Hukuki boyutu bir yana, yağma ve talan alanlarında insanca yaşam koşullarından ve can güvenliğinden uzak yaşayan insanları dikkate almamazlık etmedik; edemezdik...