Etik İlkeler Özlük Hakları
DŞG 33 | KENTLERİ KORUMAK/SAVUNMAK (2009)

Çağrı Metni

Kentlerimizin son yıllarda karşı karşıya kaldığı olumsuzluklar önceki dönemlerle karşılaştırılmayacak boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Bir yağma düzeninin yaratabileceği tahribata karşılık gelecek bir yıkım yaşayan kentlerimiz uzun süreli birikimlerini hızla yitirmektedir. Kentleri yaşam mekanından çok rant ekonomisinin parçası olarak gören politikaların önünü açtığı talan rejimi, kentlerimizin uzun sürede yarattığı birikimi kamusal niteliğinden çıkartıp, özel kişilerde toplarken, benzer bir mülksüzleştirme sürecini görece güçsüz kesimlere yönelik olarak da sürdürmekte, bu kesimlerin yaşam mekanlarını ellerinden alıp, ayrıcalıklı kesimlerin hizmetine sunmaktadır. Benzer biçimde tarihi ve kültürel miras, kıyılar, ormanlar ve diğer doğal kaynaklarımız da bu talan rejiminden nasibini almaktadır. Bu durum kentlerde var olan eşitsizlikleri daha da artırırken, kentsel toplumsal yaşamı daha olanaksız hale getirmekte, doğayı ise geri dönülmez bir tahribata uğratmaktadır.

Bugün yaşadığımız büyük kriz, bu tür bir birikim rejiminin ve özel olarak da kentlerin krizidir. Bununla birlikte, önümüzdeki dönemde krizi yaratan politikalardan ve uygulamalardan vazgeçilmesini beklemek aşırı iyimserlik olacaktır. Kapsamlı bir yaklaşım ve karşı çıkış geliştirilmediği sürece, kentlerimizde süren talan rejiminin kaynak yaratma ve benzeri gerekçelerle daha da derinleştirilmesi çok daha olasıdır. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde kentlerimizin bu talan rejimi ve içine düştüğü derin kriz karşısında korunması ve savunulması her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Bu stratejinin anlamlı hale getirilmesi ise eleştirinin ötesine geçen alternatif kentsel yaklaşım ve politikaların ortaya konulmasıyla mümkündür.

Bu amaca yönelik olarak 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü 33. Kolokyumu‘nun konusu KENTLERİ KORUMAK/SAVUNMAK olarak tespit edilmiştir. Antalya kentinde gerçekleştirilecek Kolokyum‘un turizm ve kıyı kentlerine özgün dinamikleri de içinde taşıyan talan düzenine ve düzene alternatif yaklaşımların ve stratejilerin tartışılmasına özel bir vurgu yapması hedeflenmektedir.

Kolokyuma katkı yapacak katılımcıların sunmayı hedefledikleri çalışmaları aşağıdaki alt başlıklar çerçevesinde geliştirmeleri beklenmektedir.

·         Yaşanabilir Kenti Savunmak: İnsan merkezli kent karşısında, birikim/rant merkezli anlayış baskın hale gelirken, kentlerin yaşanabilirliğini de ortadan kaldırmaktadır. Yaya karşısında araçlar, kamusal alanlar karşısında özelleştirilmiş/duvarlı mekanlar öne çıkmakta, kentlerin yaşanabilirliği hızla aşınmaktadır.

·         Güçsüz Kesimlerin Mekanlarını Savunmak: Kentler son dönemde hiç yaşanmadığı kadar, güçlü kesimlerin iktidarına boyun eğmiş durumdadır. Artık gecekondulular yanında, geleneksel orta sınıf mekanlarında ortaya çıkan dönüşüm baskıları ve çöküntü, dışlanma süreçlerini daha yaygın hale getirmiştir.

·         Kent Merkezlerini Savunmak: Bir çok kentte kent merkezleri dağınıklaşma sürecinin bir parçası olarak merkeziliğini ve önemini yitirmekte, yerlerini kentlerin farklı bölgelerine ve çeperlerine yerleşen alışveriş ve iş merkezleri almaktadır. Benzer biçimde kamusal kullanımlar da bu süreci güçlendirecek biçimde kent merkezlerinden dışarı çıkarılmaktadır.

·         Tarihi Kent Merkezlerini Korumak: Son dönemde tarihi-kültürel mirasın parçası olan geleneksel kent merkezleri de benzer aşınmaları yaşarken, kentsel yenileme ve benzeri uygulamalarla bu alanlardaki değerler tahrip edilip ortadan kaldırılmaktadır.

·         Kıyıları ve Orman Alanlarını Korumak/Savunmak: Turizm ve rant merkezli baskılar, güçlü aktörlerin yarattığı işgaller sonucu kıyılarda ve orman alanlarında yaşanan tahribat daha da derinleşmiş bulunmaktadır. Orman alanlarına yönelik turizm gelişim bölgeleri ilanı uygulamaları yanında, 2B olarak tanımlanan uygulama da söz konusu tahribatı derinleştirir niteliktedir.

·         Kamusal Alanları Korumak: Bir çok kentte yeşil alanlar, spor alanları, meydanlar ve sosyal donatı alanları spekülatif baskılar nedeniyle yitirilmiş durumdadır. Yaşanabilir kentin en önemli unsuru olarak kamusal alanların korunması planlama açısından en önemli sorun alanlarından biri olarak belirginleşmektedir.

·         Üretim Mekanlarını Savunmak: Tüketim, finans ve turizm sektörlerine yapılan vurgu, kentler ve çevresindeki üretim mekanlarının tasfiyesi ile sonuçlanmıştır. Bu alanlardaki üretim tesisleri tasfiye edilirken yerlerine alışveriş ve iş merkezleri, lüks konut alanları ve oteller inşa edilmektedir.

·         Planlama Alanını Savunmak: Geçtiğimiz dönem planlama alanının genişlemesine yol açarken, bu süreçte planlama alanı ve plancının özerkliği önemli ölçüde aşınmıştır. Güçlü kesimlerin planlama süreçlerine müdahalesi yanında, planlamanın bütüncül ve uzun vadeli bakış açısı da bu aşınmadan önemli ölçüde payını almış bulunmaktadır.

Yukarıda alt başlıklar altında tanımlanan alanlarda ortaya çıkan sorunlara yönelik alternatif yaklaşımların ortaya konulması, kentlerin korunup/savunulmasının en önemli ön koşuludur. Bu çerçevede Kolokyum‘da sunulacak bildirilerin bu alanlarda mevcut sorunların tespiti yanında alternatif bakış açılarını da sağlayacak içerikte olması en önemli beklentidir. Örnek olay ve alan çalışmasına dayanan çalışmaların Kolokyum‘da yer alması da beklentiler arasındadır.

Bildiri özetleri ile birlikte bildiriyi sunacak kişiye ait kısa bir özgeçmişin de gönderilmesi gerekmektedir. Bildiriler; fotoğraf, harita, çizim vb. görsel malzeme içeriyorsa, metnin içine yerleştirilmiş şekliyle oluşturulan dosyanın yanı sıra,  görsel malzemeler ayrı bir klasörde sunulacak şekilde iki ayrı dosya halinde gönderilmelidir. Bilim Kurulu üyeleri gönderilen bildirilerin sahiplerinin kimliklerini bilmeden değerlendirme yapacaktır.

Konular

·         Yaşanabilir Kenti Savunmak: İnsan merkezli kent karşısında, birikim/rant merkezli anlayış baskın hale gelirken, kentlerin yaşanabilirliğini de ortadan kaldırmaktadır. Yaya karşısında araçlar, kamusal alanlar karşısında özelleştirilmiş/duvarlı mekanlar öne çıkmakta, kentlerin yaşanabilirliği hızla aşınmaktadır.

·         Güçsüz Kesimlerin Mekanlarını Savunmak: Kentler son dönemde hiç yaşanmadığı kadar, güçlü kesimlerin iktidarına boyun eğmiş durumdadır. Artık gecekondulular yanında, geleneksel orta sınıf mekanlarında ortaya çıkan dönüşüm baskıları ve çöküntü, dışlanma süreçlerini daha yaygın hale getirmiştir.

·         Kent Merkezlerini Savunmak: Bir çok kentte kent merkezleri dağınıklaşma sürecinin bir parçası olarak merkeziliğini ve önemini yitirmekte, yerlerini kentlerin farklı bölgelerine ve çeperlerine yerleşen alışveriş ve iş merkezleri almaktadır. Benzer biçimde kamusal kullanımlar da bu süreci güçlendirecek biçimde kent merkezlerinden dışarı çıkarılmaktadır.

·         Tarihi Kent Merkezlerini Korumak: Son dönemde tarihi-kültürel mirasın parçası olan geleneksel kent merkezleri de benzer aşınmaları yaşarken, kentsel yenileme ve benzeri uygulamalarla bu alanlardaki değerler tahrip edilip ortadan kaldırılmaktadır.

·         Kıyıları ve Orman Alanlarını Korumak/Savunmak: Turizm ve rant merkezli baskılar, güçlü aktörlerin yarattığı işgaller sonucu kıyılarda ve orman alanlarında yaşanan tahribat daha da derinleşmiş bulunmaktadır. Orman alanlarına yönelik turizm gelişim bölgeleri ilanı uygulamaları yanında, 2B olarak tanımlanan uygulama da söz konusu tahribatı derinleştirir niteliktedir.

·         Kamusal Alanları Korumak: Bir çok kentte yeşil alanlar, spor alanları, meydanlar ve sosyal donatı alanları spekülatif baskılar nedeniyle yitirilmiş durumdadır. Yaşanabilir kentin en önemli unsuru olarak kamusal alanların korunması planlama açısından en önemli sorun alanlarından biri olarak belirginleşmektedir.

·         Üretim Mekanlarını Savunmak: Tüketim, finans ve turizm sektörlerine yapılan vurgu, kentler ve çevresindeki üretim mekanlarının tasfiyesi ile sonuçlanmıştır. Bu alanlardaki üretim tesisleri tasfiye edilirken yerlerine alışveriş ve iş merkezleri, lüks konut alanları ve oteller inşa edilmektedir.

·         Planlama Alanını Savunmak: Geçtiğimiz dönem planlama alanının genişlemesine yol açarken, bu süreçte planlama alanı ve plancının özerkliği önemli ölçüde aşınmıştır. Güçlü kesimlerin planlama süreçlerine müdahalesi yanında, planlamanın bütüncül ve uzun vadeli bakış açısı da bu aşınmadan önemli ölçüde payını almış bulunmaktadır.

Yukarıda alt başlıklar altında tanımlanan alanlarda ortaya çıkan sorunlara yönelik alternatif yaklaşımların ortaya konulması, kentlerin korunup/savunulmasının en önemli ön koşuludur. Bu çerçevede Kolokyum‘da sunulacak bildirilerin bu alanlarda mevcut sorunların tespiti yanında alternatif bakış açılarını da sağlayacak içerikte olması en önemli beklentidir. Örnek olay ve alan çalışmasına dayanan çalışmaların Kolokyum‘da yer alması da beklentiler arasındadır.

Kurullar

Yürütme Kurulu

 

 

 

Kurum

İsim

Antalya Büyükşehir Belediyesi

Özlem Alpaslan

TMMOB Şehir Plancıları Odası 

Dr. Osman Balaban

Dokuz Eylül Üniversitesi 

Prof. Dr. Emel Göksu

TMMOB ŞPO Antalya Şubesi 

Melike Gül

TMMOB Şehir Plancıları Odası 

Derya Kesik 

TMMOB ŞPO Antalya Şubesi 

Ebru Manavoğlu

TMMOB Şehir Plancıları Odası 

Pınar Özcan 

Süleyman Demirel Üniversitesi 

Yrd.Doç.Dr. Zeynep Peker

Süleyman Demirel Üniversitesi 

Yrd. Doç.Dr. Erkan Polat 

Gazi Üniversitesi 

Yrd.Doç.Dr. Nihan Özdemir Sönmez

TMMOB Şehir Plancıları Odası 

Doç.Dr. H. Tarık Şengül

Süleyman Demirel Üniversitesi 

Yrd. Doç. Dr. Pervin Şenol

TMMOB ŞPO Antalya Şubesi 

TMMOB ŞPO Antalya Şubesi

Mine Tak

Özge Yağcı

TMMOB ŞPO Antalya Şubesi 

Funda Yörük

 

Bilim Kurulu

 

 

 

Kurum

İsim

Yıldız Teknik Üniversitesi

Prof.Dr.Huseyin Cengiz

Akdeniz Üniversitesi

Prof. Dr. Gülser Öztunalı Kayır

Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü

Prof. Dr. Nihal Şenlier

Yıldız Teknik Üniversitesi

Doç. Dr. Zeynep Enlil

TMMOB Şehir Plancıları Odası 

Doç. Dr. Çağatay Keskinok 

Orta Doğu Teknik Üniversitesi

Prof. Dr. Melih Ersoy 

TMMOB Şehir Plancıları Odası 

Serdar Nizamoğlu

TMMOB Şehir Plancıları Odası 

Belma Babacan 

Selçuk Üniversitesi 

Yrd. Doç. Dr. Rahmi Erdem 

Akdeniz Üniversitesi

Prof. Dr. Veli Ortaçeşme

Karadeniz Teknik Üniversitesi 

Yrd.Doç.Dr. Ahmet Melih Öksüz

İstanbul Teknik Üniversitesi 

Prof. Dr. Handan Türkoğlu 

Dokuz Eylül Üniversitesi 

Prof. Dr. A. Emel Göksu

Bozok Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Yaşar Bahri Ergen 

TMMOB Şehir Plancıları Odası 

Dr. Osman Balaban 

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi 

Prof. Dr. Aykut Karaman 

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü

Yrd. Doç. Dr. Fatma Şenol

TMMOB ŞPO Antalya Şubesi

Mine Tak

Süleyman Demirel Üniversitesi 

Yrd. Doç. Dr. Pervin Şenol

Mersin Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Tolga Ünlü

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü

Yrd. Doç. Dr. Nursen Kaya

Gazi Üniversitesi

Doç. Dr. Metin Şenbil

Erciyes üniversitesi 

Yrd. Doç. Dr. Semih Halil Emür

TMMOB Şehir Plancıları Odası 

Doç. Dr. H. Tarık Şengül

Takvim

  

 Kolokyum Takvimi:

 

Kolokyuma bildiri özeti gönderme için son tarih

15 Haziran 2009

Kolokyum bildirilerinin değerlendirilmesi ve bildirimi

30 Haziran 2009

Kolokyum bildirilerinin teslimi

15 Ekim 2009

Kolokyum tarihi

6-7-8 Kasım 2009

Program

Kolokyum programı ekte yer almaktadır.

 

DŞG Bildigesi

 Dünyanın, ülkemizin ve kentlerimizin olduğu kadar, meslek alanımızın da dramatik altüst oluşlar ve dönüşümler yaşadığı bir döneme şahitlik ediyoruz. Alışılagelen dengelerin sarsıldığı bir ortamda, toplumsal yaşamı tanımlayan ve sabitleyen birçok dinamik ya işlerliğini yitiriyor ya da başka amaçlara yönelik yeniden işlevlendiriliyor. Bugüne kadar alışageldiğimiz ulus devlet anlayışı ve pratikleri, ulusundan  büyük ölçüde sıyrılıp, bir yandan ulus-ötesi, diğer yandan yerel kısmiliklere duyarlı hale gelmektedir. Benzer biçimde, kentleri bir arada tutan dinamikler ve bağlayıcı unsurlar bir bir yerlerinden edilirken, bu baş döndürücü akışkanlıkları düzenleyip, belli ölçülerde sabitleyebilecek kurumlar ve düzenlemeler, kuralsızlaştırma, özelleştirme ve metalaştırma süreçlerine kurban gitmektedir.

Kentlerimizi toplumsal ve yaşanılır kılan unsurları birbiri ardına yitiriyoruz. Büyük kentlerimizin hemen tamamında, tüm kenti bir araya getirme iddiasındaki kent merkezleri birer birer köksüz, tarihsiz ve kültürüz bir açlığın ürünü olarak, dört bir tarafta mantar gibi biten alışveriş merkezleri tarafından teslim alınıyor. Kentlerde kamusallığı temsil eden spor alanları, yeşil alanlar ve sosyal donatılar kamusallıklarını yitirecek biçimde yeniden işlevlendiriliyor. Arsalarına göz dikilen eğitim kurumları tasfiye ediliyor. Konut alanlarımız kentlerin parçası olmak yerine, kendi başlarına içe kapanan gettolara dönüştürülüyor. Bu gettolara giren kamusal yollar hukuksuzca kesilip, güvenlik görevlilerinin kontroluna veriliyor. Benzer bir özelleştirme ve metalaştırma süreci diğer geniş kamusal alanlarda kendini gösteriyor; orman alanları ayrıcalıklı dar bir kesimin golf sahasına, sahiller otellerin ve lüks tüketicilerin bahçesine dönüştürülüyor.

Oysa, biz şehir plancıları, belki de her kesimden fazla şu gerçeğin farkındayız; kentler, yollar ve otoyollarla birbirine bağlanmış yapı kümeleri değildir. Kentleri toplumsal ve yaşanılır kılan, yapıları, bireyleri, grupları birbiriyle ilişkilendiren kamusal işlev ve mekanlardır. Bu kamusallığı büyük ölçüde yitirmeye başladığımız ve yapıları ve insanları giderek artan biçimde, sadece yollar ve otoyolların bağladığı bir bağlamda, sorulması gereken soru açıktır;

Bugün bize dayatılan kentlerde bir arada yaşayabilir miyiz?

Bu sorunun önümüzdeki dönemin gündemine yerleştirilmesi yaşamsaldır. Çünkü bütün bu dağılma ve içine kapanma eğilimleri, derin ekonomik eşitsizlikler, kendi dışındakine yönelen güvensizlik ve düşmanlık iletişimsizlikle beslendiğinde, önümüzdeki dönemin kentlerinin, hiçbir kesimin kendini güvende ve ait hissetmediği savaş alanlarına dönüşmesi kaçınılmazdır. 

Kentlerimizin sürüklendiği bu karanlıkta, planlama meslek alanının bu olumsuz gelişmelerden payına düşeni alması kaçınılmazdır. Bugüne kadar biz plancılar için kentleri bir bütün olarak kavramak, dışlanan kesimleri kentin parçası haline getirebilmek, toplumsal adaleti ve kamu yararını kent sorunun merkezine koymak temel çıkış noktaları olmuştur.

Bütün bu çabalara karşın,  içinde bulunduğumuz dönemin kentleşme ve kentsel gelişme pratikleri ile planlama meslek alanında savuna geldiğimiz bütünlükçü paradigma arasındaki makas çok büyük ölçüde açılmış bulunuyor.

Kentlerin içinde bulunduğu dağınıklaşma ve parçalanmaya paralel biçimde, kentlerin bütünü üzerinden düşünmekten vazgeçen merkezi ve yerel düzeyde kent yönetimleri ile karşı karşıyayız. Her kurumun kendi parçası üzerinde çalıştığı, üzerinde yoğunlaşılan alan çerçevesinde, planlamanın kentsel tasarım etkinliğine indirgendiği, ağaca bakmaktan ormanı görememenin norm haline getirildiği bir planlama pratiği ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bu durum bir başka yaşamsal soruyu daha gündemimize yerleştiriyor;

Kentlerimizi toplumsal adalet ve kamu yararı çerçevesinde, bir bütün olarak planlayabilir miyiz?

Bu soruya olumsuz yanıt veren kimi kesimler için, planlama ve onun temel ilkeleri, miyadını doldurmuş bir ideoloji ve siyasal pozisyondan öteye geçememektedir. Bu tür görüşler resmi çevrelerle sınırlı değildir. Planlama kurumunun gerçeklikle yüzleşmesi konusunda akademik ve mesleki çevrelerden de yer yer benzer çağrılar gelmekte, uzun vadeli ve bütüncül planlama anlayışı yerine, sorun çözücü, kısmi ve parçacı yaklaşımlar önerilmektedir. Benzer çevreler, planlama alanın özerkliğini büyük ölçüde yitirdiği bir durumda, planlama sürecini bir müzakere sürecine indirgemekte, güçlü kesimlerin söylemi etrafında yapılan müzakerelerin sonucunun önceden belli olduğunu görmezden gelmektedir. Öte yandan var olan kazanımları savunmaktan öte bir perspektif sunmayan yaklaşımlar yanında, var olan uygulamalara yerelde direnmekten öteye geçemeyen yaklaşımların da yetersizlikleri ortadadır.

Bugün kentlerimizi korumak ve savunmak, yukarıda sorduğumuz "bugün bize dayatılan kentlerde bir arada yaşayabilir miyiz ve kentlerimizi toplumsal adalet ve kamu yararı çerçevesinde, bir bütün olarak planlayabilir miyiz?" sorularına vereceğimiz yanıtla yakından ilişkilidir. Planlama meslek alanı açısından paradoksal bir durumla karşı karşıyayız. Planlamanın  bir tasarım etkinliğine indirgenip, planlama alanının özerkliğinin aşındırıldığı ve korucu plancılık anlayışının hakim hale geldiği bir ortamda, kentlerimizin yaşadığı büyük dağılma ve ufalanma sürecinin geriye çevrilmesi her zamankindinden çok daha fazla planlamayı gerekli kılıyor. Çünkü bir arada yaşayabileceğimiz kentlerin yeniden inşası ancak kentlerimizi toplumsal adalet ve kamu yararı çerçevesinde bir bütün olarak planlayabilmemizle mümkündür.

Bu durum biz plancıları ve meslek alanımızı özel bir konuma taşırken, omuzlarımıza özel sorumluluklar yüklemektedir. Ancak bu sorumluluk bizleri seçkinci/kurtarıcı plancı yanılsamasına götürmemelidir. Bugün en az ihtiyaç duyduğumuz planlama yaklaşımı, bu tür bir seçkinciliktir. Önümüzdeki dönemin engellerinin aşılarak, yaşamsal bir ihtiyaç haline gelen yetkin bir planlama yaklaşımı ve uygulamasının hakim kılınması, ancak benzer kaygıları duyan diğer meslek grupları ve daha da önemlisi bireyci ve kısmi çözümleri reddeden toplum kesitleriyle etkileşim içinde mümkün olabilecektir.

Bu tür bir alternatif yaklaşım ortaya konulmadan ve bu yönde adımlar atılmadan, kentlerimizin geleceği gibi planlama meslek alanı ve etkinliğinin geleceği de belirsizlik içinde askıda kalacaktır. Toplumsal adalet ilkesi çerçevesinde kentlerimizi bir arada tutabilecek gerçek bir planlama paradigması, geçmiş kazanımları ve birikimleri arkasına alarak, mevcut koşulların yarattığı geniş olumsuzlukların ve risklerin tahlili yanında, ortaya çıkardığı sınırlı da olsa yeni olanakları, çelişkileri ve ittifak olanaklarını  dikkatli biçimde değerlendirmeli ve yeni bir kent ve planlama paradigması ve projesini ortaya koyabilmelidir. Unutulmamalıdır ki, akıl tutulması ve alternatifsizlik söyleminin bastırdığı kamusal alan, yarattığı bütün karamsarlığa karşın,  yeni arayışların, paradigmaların, projelerin ve ütopyaların en verimli zeminidir.

Bu süreçte TMMOB Şehir Plancıları Odası tüm olumsuzluk ve uğradığı saldırılara karşın, görevini yerine getirmeye devam edecektir. TMMOB Şehir Plancıları Odası‘na ‘kümes peyzajı çizdirmem diyenler‘, ‘kentleri koruma çabalarımızı ideolojik-siyasi bulan anlayış, bunlar yetersiz kaldığında, ‘rüşvet peşindeler‘ diyen densizlik, şu gerçeği hatırlamalıdır; TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak sosyal, ekonomik politikalar yanında, parçacı ve keyfi planlama kararları nedeniyle, kentlerin giderek çözülmeye, kabileleşmeye başlamasının, ama daha da önemlisi, bu sürecin sonunda, kentin bir korku ve çatışma mekanına dönüşmesinin kaygılarını duyuyoruz. Kuruluş yasamızda yasa koyucunun belirlemiş olduğu "kamu yararına" çalışan meslek örgütü tanımı, bizlere kentlere karşı özel bir sorumluluk yüklemiştir. Eğer TMMOB Şehir Plancıları Odası, kentlerin gelecekte bir savaş alanına dönüştürüldüğünü görüp, kentlerin parçalandığını, bir arada yaşama ortamının ortadan kaldırıldığını tespit edip, bu konuda üzerine düşen görevi yerine getirmiyorsa, işte o zaman görev ihmali yapmış olacaktır.

TMMOB Şehir Plancıları Odası sorumluluğunun bilincinde, eğilmeden ve talan düzeniyle el sıkışmadan görevini yapmaya devam edecektir.

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>