Çağrı Metni
Geçtiğimiz yıl ‘Türkiye Daimi Komitesi‘nce son kez gerçekleştirilen Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu 20 yıl boyunca, her yıl bir üniversitenin ve zaman zaman da Odamızın katkılarıyla yapıldı. 20 yıllık Kolokyumlar dizisi, İmar ve İskan Bakanlığı ile iller Bankası`nın da etkin katılımlarına sahne oldu.
Bu 20 yıllık süre boyunca Odamızın kolokyumlar sürecindeki katılımını istikrarsızlaştıran, hatta, bazı Kolokyumları protesto etmesine yol açan tartışmalar ve olumsuzluklar geçtiğimiz yıl ‘Daimi Komite‘ tarafından son kez Mimar Sinan Üniversitesinde gerçekleştirilen ‘Kent Kültürü ve Habitat II Değerlendirmesi‘ konulu 4. Şehircilik Kongresi ile birlikte geride bırakıldı.
Kongre‘de, ‘Daimi komite‘ ile Odamız arasında bir protokol yapılarak, Düzenleme Kurulu, Sorumlu (ev sahibi) Üniversite, Destekleyici Kurumlar, Bilim Kurulu, Kolokyum Sekreteryası, Yarışma Jürisi, konularına açıklık getirildi ve Dünya Şehircilik Günü‘nün şehircilik ile ilgili tüm kamu kurumlan ve üniversiteleri eşit ağırlıkta içermesi sağlandı.
Bu çerçevede, ilk Kolokyum, Dünya Şehircilik Günü 21. Kolokyumu, 6-8 Kasım 1997 tarihleri arasında, Odamız tarafından, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü‘nün ev sahipliğinde, tüm Şehir ve Bölge Planlama ve ilgili bölümlerin ve Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı, GAP idaresi, Toplu Konut idaresi ve iller Bankası‘nın katkı ve desteğiyle, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Anfisi‘nde gerçekleştirilecek.
‘Kentsel Politikalar‘ temasının işleneceği Kolokyumun kesinleşmemiş Program Taslağı ikinci sayfada. Meslek alanında önemli bir boşluğu dolduracağını düşündüğümüz ‘Kentsel Politik‘ (Urban Politics) ve ‘Kentsel Politikalar‘ (Urban Policies); Dünya‘da, Türkiye‘de ve özel kentsel politika alanlarında olmak üzere, üç bölümde tartışılacak. Tüm meslektaşlarımızın katılımı, Kolokyumun amacına ulaşmasına katkı sağlayacak.
6 Kasım‘da, saat 9-00‘da, ODTÜ‘de bilgilenmek, bilgilendirmek ve tartışmalarda bulunmak ve ayrıca 8 Kasım‘da, Geleneksel Şehircilik Gecesinde buluşmak dileğiyle...
Konular
NİÇİN KENTSEL POLİTİKALAR
Bugüne kadar ülkemizde hükümetlerce sürdürülen politikaların bir bilançosu yapıldığında, ciddi bir kent ve kentleşme politikamızın olmadığı görülür.
Uzmanlar ve bilim adamlar, kentler, gelişme alanları, banliyöler, kaçak yerleşmeler, kentlerde olması gereken düzeyli hizmetler ve kentsel işlevlerle ilgili konularda kuramsal düzeyde ürünler ortaya koymuş olmalarına karşın; yönetimler, bunlara ait uygulama-araçları oluşturamamış, hedefsiz, günü kurtaran, çoğu kez dar siyasi tavırlar ya da çıkarcı davranışlarda beliren bir icraatın içinde olmuşlardır.
Oysa giderek karmaşıklaşan, yoğunlaşan sorunlar acil çözümler beklemektedir. Bu çözümler, kentin yeni bir yorumunu, özgürlük, demokrasi, temel insan haklan, toplumsal uyum gibi konularda kentsel politikalar- üretmeyi uygulamayı gündeme getirmektedir.
Şehircilik, yansız bir disiplin değildir. Birçok etkenle biçimlenen ve sosyal, ekonomik, tarihi, vb. birçok sorunla buluşturulan, aynı zamanda mekansal uyumu oluşturma çabası içinde olan bir disiplindir.
Keza, şehircilik, kentsel gelişmenin ve kentlerin varolan sorunlarının çözümünde; birey-toplum- mekân ilişkisini kurarak, gerekli teknik ve sosyal donatılan sağlayabilecek, varolan bozuklukları giderebilecek, bir yenilemeyi getirebilecek, ülke bütününün tüm kentlerde, kentsel kaliteyi oluşturacak bir disiplindir. Kentlerin, yerleşmelerin yetersiz koşullarının iyileştirilmesini de getirebilecek, toplumsal soranlara yanıt verebilecek bir çabadır aynı zamanda. Ancak, bütün bunları gerçekleştirecek araçları nelerdir? Bu araçları kim tanımlayacak ve oluşturacaktır? Kenti geliştirmekten sorumlu olanlar mı, plancılar mı, teknokratlar mı yoksa politikacılar mı?
Ulaşılması gereken kentsel hedeflerle uygulamalar nasıl buluşturulacaktır? Hangi, politikalar bu koşulları oluşturacaktır? Politikalar, ülkede çeşitli ölçeklerde nasıl ortaya çıkacak ya da çıkartılacaktır? Şehirciliğin anahtarları olan kentsel politikalar, nasıl ve hangi ortamda üretilecektir? Çevrenin kentsel politikasını, kentin politikasını‘ kimler belirleyecektir? Bu politika seçeneklerinin üretilmesi için hangi uzmanlıklar harekete geçirilecektir? Bu politikaların oluşturulması ve uygulanmasında devletin rolü ve müdahalesi ne olacaktır? Hükümet programlarında kentsel politikalar nasıl ve ne oranda yer alacaktır? Kentin kültür politikası, sosyal politikası, konut politikası, ...., ne olacak ve nasıl oluşacaktır?
Katkılarınızla işte tüm bu ve benzeri soruların yanıtlanmasında ve bir tartışma platformu yaratılmasında, geleneksel Dünya Şehircilik Günü 21. Kolokyumu önemli bir görevi yerine getirebilir.
Program
DŞG Bildigesi
8 Kasım 1997‘de, Dünya Şehircilik Günü olarak kutladığımız bu tarihte, Türkiye kentleri ve şehirciliği ciddi soranlarla yüz yüze kalmış bulunuyor.
Yaklaşık kırk yıldır olağanüstü hızlı bir kentleşme yaşanıyor Türkiye‘de. Zorunlu ve yan zorunlu göçlerle desteklenen kentleşme süreci, nüfusu aşın şişen megapol ve metropollerle, giderek boşalan orta ve küçük kentler tablosunu üretmiştir. Bu tablo, çağrıştırdığı ve yeniden ürettiği eşitsizlikler açısından yeterince vahimdir.
Ancak, kentlerimizin içinde bulunduğu manzara - elbette- bununla sınırlı değildir. Ülkenin reel politik gerçekliği, başka pek çok ülkeden daha çarpıcı bir biçimde, kendini kentsel alanda ortaya koymaktadır. Bu reel politik düzlemdeki ihtilaflaşmalar ve ittifaklaşmalar, somut olarak, -örneğin- yerel yönetimlerin kentlerin imarına dair yetkilerinin, sık zaman aralıklarıyla, azaltılıp çoğaltılmasında kendini göstermektedir. Bunun sayısız örneğini, şehircilik tarihi sayfalarında bulmak kolaydır.
Bu manzara, kentsel yaşamın asgari normlarını -adeta- yarı ütopik bir mecraya sokmuştur. Örneğin, sosyal ve teknik donatıları, fiziksel altyapısı düzgün işleyen bir kent yaşamı, -küçük bir azınlığın banliyö (uydu) hayatını gözden ırak tutarsak,- ulaşılması için kararlı bir mücadele verme gerekliliğini ortaya koyar hale gelmiştir. Yine, özel mülkiyetçi ideoloji tarafından, kamuya açık mekanlar hedef olarak belirlenmiş; her biri mimari ‘şaheser‘ olan gökdelenlerin arsası haline getirilmek istenmiştir. İnsanların kentsel servislere eşit biçimde erişebilmeleri temel kentli haklarından birisi iken; bunun en önemli aracı toplu taşım yatırımları çürümeye ve yağmur sularının insafına terk edilmiştir. Bu konuda, kentlerimiz, ana ulaşım koridorlarının gerektirdiği ulaşım yatırımının yapılması yerine, ulusaşırı firmaların teknoloji çöplüğü olmak ya da karayolu ve otomobille ulaşım çıkmazı ikilemine sokulmaktadır. Bu panorama içinde, tarihsel ve kültürel değerlerini koruyarak gelişen kentler, düşsel yanı ağır basan bir projeye dönüşmüş bulunmaktadır.
Kentler, bizzat varlıkları ile, eşitsizlikleri derinleştiren ve yeniden üreten bir konuma sürüklenmişlerdir. Sermaye ve politik üstyapının kısa vadeli çıkarları için bile, tahrip edilen ve gözden çıkanları yine kentler olmuştur, olmaktadır.
Kentlerimizin nasıl gözden çıkarıldığına dair pek çok açıklama bulunmaktadır. Ancak, herhalde en çarpıcı olanı, imar afları yoluyla yasallaştırılan kaçak yapılaşmanın sonucunda elde edilen ‘haksız‘ imar haklandın Bu imar haksızlıkları‘, kentsel mücadelelerin temel konularından biri olmak durumundadır. Plan kararlarına aykırı yapılaşma, sel ve deprem gibi doğal afetlerin felaket olarak yaşanmasına neden olmaktadır. On binlerce insanın yaşadığı yerleşmeler, doğal afetler sonucu yok olmaktadır.
Varolan eşitsizlikleri derinleştiren kentsel mekan, kentlerin iç dinamiklerinden ve toplumsal muhalefetin taleplerinden kaynaklanan bir inşaa süreci yaşamamakta; yukarıdan, politik üstyapı kurumlarının aldığı kararların kentlerdeki tezahürleri daha belirleyici olmaktadır. Bunun sonucu olarak, kentli bireylerin kendilerini ifade edebilmelerinin mekansal altyapısı dahi, kent kültüründe kendine yer bulamamaktadır. Burada, şehir plancılarının araçsallaştırıldığını özellikle vurgulamakta yarar var.
Şehir plancıları ve onların demokratik meslek örgütü olan Şehir Plancıları Odası, kentsel mücadelenin açık taraflarından biri olmaya, daha etkili biçimde devam edecektir. Bu, yalnızca, genel politik bir duruşu çağrıştırma- malıdır. Aynı zamanda, şehir planlama mesleğinin varoluşsal temellerinin de kentsel mücadeleler içinde konum almakla ilişkili hale geldiği unutulmamalıdır.
Bu çerçevede, şehir plancılarının, kamuya açık mekanlan, kentlilerin ihtiyaçlarına denk düşen altyapıyı, otomobil ideolojisinin hegemonyasına karşı toplu taşımı, tarihsel ve kültürel mirası, talep etme ve koruma gibi mesleki-politik gündemleri bulunmaktadır. Şehir Plancıları Odası, bu doğrultudaki gelişmeleri desteklemeye; aksi girişimlerin karşısına mesleki-toplumsal bir muhalefet odağı olarak çıkmaya söz vermektedir.