KENTSEL DÖNÜŞÜM SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİ
Kentsel Dönüşüm Sempozyumu Sonuç Bildirgesi Taslağı metni aşağıdaki gibidir;
Sağlıklı ve yaşanabilir kentsel mekân üretimi açısından çok sorunlu bir kentleşme tarihine sahip ülkemiz için, dönüşüm ya da yenileme yoluyla kentsel mekânın yeniden düzenlenmesi önemli bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın çözümüne yanıt olarak geliştirilecek gerçekçi uygulamalar soruna sosyal, ekonomik, kültürel ve fiziksel yönleriyle yaklaşmalı, planların kademeli birlikteliği ilkesine uymalı ve kentsel, bölgesel ve hatta ulusal ölçekte bir bütünlük içermelidir.
Ne var ki, neoliberal politikalar eşliğinde siyasi iktidarın yakın dönemde çıkardığı kentsel dönüşüme ilişkin bir dizi mevzuat değişikliği ve çeşitli yerel yönetimlerce gerçekleştirilen uygulamalar, sosyal adalet, kamu yararı ve mekânsal bütünlükten yoksun niteliktedir. Bu durum dönüşüm projelerini en temel insan hakkı olan barınma hakkını ihlal eden sosyal yıkım projelerine dönüştürmekte ve planlı kentsel gelişime engel oluşturmaktadır.
Bugün gerçekleştirdiğimiz Kentsel Dönüşüm Sempozyumunda da ifade edildiği gibi; Ankara Dikmen Vadisi, İstanbul Baltalimanı, Fatih Sultan Mehmet, Reşitpaşa, Emirgan, Derbent, Kazım Karabekir, Okmeydanı, Gülsuyu, Gülensu, ve Sulukule örneklerinde ortaya konan uygulamalarda, yerel halka yaşadıkları mekanların düzenlenmesine ilişkin söz ve karar hakkı verilmemiş, sosyal ve ekonomik koşulları yok sayılmıştır.
Sempozyumda bizzat bu alanlarda yaşayanların da ifade ettikleri gibi, bu mahallelerin sakinleri yaşadıkları kentsel çevrelerden memnun değildir ve insanca yaşam hakkının bir parçası olarak daha sağlıklı bir kentsel çevrenin hakları olduğunun bilincindedirler. Fakat bu dönüşüm süreci, barınma haklarını da ihlal edecek şekilde onları dışlamaktadır. Onlar da bu marjinalleştirme karşısında örgütlenme ve hak arama sürecini başlatmak durumunda kalmışlardır.
Bu nedenle, demokrasi, toplumsal katılım ve sosyal adalet gibi evrensel ilkeleri yok sayan, yurttaşı/kentliyi ulusal/uluslararası emlak piyasalarının eşitsiz işleyişine terk eden mevcut kentsel dönüşüm mantığının, Türkiye’nin kentleşme tarihinde yeni bir döneme işaret ettiğini belirtmek gerekmektedir. Bu dönemde kentler; farklı sosyal grupların/toplumsal sınıfların bir arada olduğu bir yaşam alanı olmaktan çıkarılarak her bir parçası özelleştirilen, pazarlanan, yoksulların ve mağdunların kent merkezlerinden dışlandığı dekor parçalarına dönüştürülmek istenmektedir.
Sempozyumumuzda öncelikli olarak ülkemizin üç büyük kenti üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır.
Ankara örneğinde kentsel dönüşüm kavramının içeriğinin tamamen boşaltılması sonucunda, tüm olumsuzlukların derinlemesine yaşandığı kentsel dönüşüm örneklerinin yalnızca Ankara için değil Türkiye için de büyük olumsuzluklara sebep olacağı düşünülmektedir. Üst ölçekli planlama yaklaşımlarını ve planlamayı tamamen bir kenara bırakarak doğrudan kentsel dönüşüm alanları ilan edilerek kentin çeperindeki yapılaşmaya açılması uygun olmayan alanlar yapılaşmaya açılmaya çalışılmakta, kent merkezindeki çöküntü alanlarında ve tarihi kent merkezinde birikmiş rant belli kesimlere aktarılmaya çalışılmaktadır. Ne yazık ki Ankara’daki uygulama tüm olumsuzluklarıyla birlikte Türkiye’deki diğer tüm metropollerle ve kentlere yayılmakta, imaja dayalı kentsel dönüşüm projeleri planlamaya karşı ciddi bir alternatife dönüşmektedir.
İstanbul’da yaşanan “Kentsel Dönüşüm” sürecine bakıldığında ise, kentleşme tarihi ile kentsel dönüşüm projelerinin izlediği yolun çakıştığı görülmektedir. 80 sonrası “Küresel Kent” söylemi ile yeniden yapılanma atağına başlayan kentte; yeniden yapılanmanın Kentsel Dönüşüm süreçleri anlamına geldiği tecrübe edilmiştir. 99 Marmara depremi sonrası depreme hazırlık yolunda kentsel dönüşüm başlığı yeniden tanımlanan kentte dönüşüm projeleri de hızlandı. İstanbul’un kıyılarında sterilizasyon, E – 5 ve TEM karayolları arasında kalan alanlarda vasıfsız işgücünün uzaklaştırılıp yerine beyaz yakalılara konut yapımı, mikro alanlarda ise Küresel kent vizyonuna hitap eden projeler anlamına gelen bu süreç yerleşimcileri uzaklaştırıp yeni bir sosyal yapılanma ortaya koymaktadır. Bu projeler esnasında kamu yararı gözlenmezken, çoğunluğa karşı ve çoğunluğu projelerin kendileri için getirdiği kabullenmelerle kent yeniden yaşayanlarına rağmen şekillenmektedir. İstanbul’da biz Şehir Plancıları da kaçınılmaz olarak bu alanlarda kentsel dönüşüm projelerinin uygulanması gereğini kabul ediyor ve meslektaşlarımızı çoğunluk yararına ve katılımcı bir yöntem izlemeye davet ediyoruz.
İzmir özelinde ise, tıpkı diğer metropollerde yaşandığı gibi, kentsel mekan üzerinde sermayenin yeni istemlerini karşılamaya dönük düzenlemeler gündeme gelmektedir. İzmir’de yerel yönetimlerin, pratik olarak yeni olmayan, ancak sonuçları itibariyle foyası henüz ortaya çıkmamış “kentsel dönüşüm”ün sihirli kavramsallığına sıkı sıkıya sarılmak istediğine tanık olunmaktadır. Planlamada, ölçekler arası kurulması gereken ilişkiden kopuk olarak noktasal uygulamalara ön ayak oluşturduğu, yerleşim açısından sakıncalı alanların rantsal araçlarla buluşturularak tasfiye edilmek istendiği, kentsel dönüşüm formülü için İzmir’de çeşitli aday yerler saptanmaktadır. Yatırım öncelikleri konusunda çoğu zaman anlaşmazlık içinde bulunan merkezi ve yerel yönetimlerin, kentsel dönüşüm konusunda kurdukları kolay ittifak dikkat çekici bir gelişmedir. İzmir’de dönüşüme sahne olacak alanlarda yaşayanların ne gibi durumlarla karşılaşacaklarına ilişkin bilgilenmesi gereği ise, şimdilik İzmir’in en önemli sorun alanlarından birini oluşturuyor.
Bu kapsamda Sempozyumumuz; bu günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gündeminde olan Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı’nı bu eğilimin vardığı son nokta olarak değerlendirmektedir. Dolayısıyla, planlamanın bilimsel esaslarını ve kamu yararını göz ardı eden, kentleri planlama süreçleri içerisinde değil parçacı rant odaklı “dönüşüm projeleri” etrafında geliştirecek ve mekansal eşitsizlikleri derinleştirecek bu Yasaya tümüyle karşı çıkmaktadır.
Bütün bu olumsuz uygulamalara karşın, kentsel dönüşüm sosyal ve mekansal bir ihtiyaçtır ve başka bir kentsel dönüşüm mümkündür. İlk kentsel dönüşüm uygulamalarında da görüldüğü gibi, rantsal bölüşümü ve tasfiyeyi değil ihtiyaçları karşılamayı hedefleyen gerçekçi ve adil bir kentsel dönüşüm şu temel ilkeler etrafında gerçekleştirilmelidir.
TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak kentsel dönüşüm kavramını, yasal düzenlemelerini ve başlayan uygulamalarını sosyal adalet ve kamu yararını üstte tutan yaklaşımla değerlendirmeye, izlemeye ve kamuoyu ile paylaşmaya devam edecektir. Bu bağlamda mücadelemiz; diğer meslek odaları, Birliğimiz, demokratik kitle örgütleri ve kentsel dönüşüm proje alanlarında yaşayan ve bu projelerin nesnesi haline getirilmiş yerel halkın katkılarıyla gelişecektir.
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI
18.11.2006
Kentsel Dönüşüm Sempozyumu bildirisi ve Programı için tıklayın.