Yasa ve Yönetmeliklerde de açıkça ifade edildiği üzere, imar planları en genel tanımıyla, fiziki, doğal, tarihi ve kültürel değerleri korumak ve geliştirmek, koruma ve kullanma dengesini sağlamak, ülke, bölge ve şehir düzeyinde sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek, yaşam kalitesi yüksek, sağlıklı ve güvenli çevreler oluşturmak üzere hazırlanan, arazi kullanım ve yapılaşma kararları getiren unsurlardır.
Ancak, belirli nüfus projeksiyonları ve süreler dikkate alınarak hazırlanmış olan imar planları günümüz yaşam standartları ve ihtiyaçların gelişen teknoloji ve yaşam koşullarının farklılaşması gibi etkenlerle başlangıçta hesaplanan nüfus projeksiyonlarının ve sürelerin aşılmasıyla ömrünü tamamlayabilmektedir. Bu gibi durumlar, özellikle İzmir kenti gibi büyük metropol kentlerde karşılaşılan en büyük sorunların başında sosyal donatı alanları ve ihtiyaç duyulan teknik altyapı alanların eksikliklerin oluşmasına neden olmaktadır. Gerek İzmir gerekse diğer metropol kentlerde yaşam kalitesi yüksek, sağlıklı ve güvenli bir kentsel mekanın oluşmasını sağlamak ancak sosyal donatı alanlarının ve teknik altyapı alanlarının arttırılmasıyla mümkün olabilmektedir. Bu durumun çözüme kavuşturulması ise ancak ve ancak ömrünü tamamlamış durumda olan imar planlarının bütüncül yaklaşımlarla ele alınarak revize edilmesi ile mümkün olabilmektedir.
Günümüz itibariyle, yerel yönetimler dışında Başbakanlık Toplu Konut İdaresi, Başbakanlık Özelleştirme Yüksek Kurulu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi pek çok kurumun imar planı yapma ve onama yetkisi bulunmaktadır.
Ancak son yıllarda İzmir‘de artan bir ivmeyle, yukarıda bahsi geçen kurumlardan özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığınca bütüncül yaklaşımdan uzak, yaşanan kentsel sorunların giderek artmasına neden olacak nitelikte, ayrıcalıklı imar haklarını içeren parsel bazında imar planı değişikliklerini onaylandığını görmekteyiz. Ayrıca Özelleştirme İdaresinin kamu arazilerini el değiştirmesi yolu ile Alışveriş Merkezi, rezidans ve iş merkezlerine dönüştürmek üzere imar planı değişkliklerini onayladığını görmekteyiz.
Karşılaşmakta olduğumuz parsel bazında imar planı değişikliklerine bakıldığında ise, İzmir bütününde özellikle kentin rant odaklarında yer alan ve çeşitli sermaye gruplarının elinde bulunan yada eline geçen arazi parçaları özelinde imar planı değişikliği yapıldığı, kentin ihtiyaçlarından olan park alanı dışındaki kullanım kararlarının (eğitim, sağlık, sosyal ve kültürel tesisler, dini tesisler, belediye hizmet alanları, ulaşım altyapısı için gerekli alanlar ve diğer teknik ve sosyal altyapı alanları) gözetilmediği, imar planlarının bütüncül bir yaklaşımla ele alınarak revize edilmediği ve tamamıyla sermaye gruplarının rantsal talepleri doğrultusunda gerçekleştirildiği görülmektedir.

İzmir kentinin özellikle son bir yılda almış olduğu yoğun göç ile hızlı artan nüfusu düşünüldüğünde kamu yararından uzak sermaye odaklı kentin planlanması İzmir‘in gelecekte; hava kalitesi düşük, yaşam standartları düşük, kamusal alanları özellikle bu bölgelerde tamamen niteliği değişen ve ulaşım sorunlarıyla ülkemizdeki bugün özellikle göç veren metropol kentlerin kaderini yaşaması kaçınılmaz olacaktır. Aynı zamanda kentlerin planlanmasında rantın eşit dağılımı yine kent yöneticilerinin sorumluluklarındandır ancak parsel bazında yapılan plan değişikilikleri kentlerin adaletli yönetimini ortadan kaldırmakta ve bu yönde talepler için gelecekte referans oluşturmaktadır.
Dönüşen kentin ihtiyaçları ilgili kurumlar tarafından plan bütünlüğünde ele alınmadığı zaman sermaye odakları tarafından noktasal değişiklik talepleri gelmektedir. Bu durumda yapılması gereken İzmir kentinin bütünününde kurumlar arası koordinasyonun sağlanarak, altyapı, üstyapı ve sosyal yaşamı iğileştirici, rantın adaletli dağılımını sağlayan, kamu kaynaklarının adil kullanımını sağlayacak, doğaya uyumlu, yaşam kalitesini yükseltecek diğer önlemlerinde düşünüldüğü, teknolojik gelişimlerinde göz önünde bulundurulduğu ve katılımcı bir süreçle yönetilen nazım imar planı çalışmaları yapmak ve buna uygun, projeksiyon yıllarını tamamlamış uygulama imar planlarının revizyonlarını gerçekleştirmektir.
Sonuç olarak kent yöneticilerini; imar planı yapma ve onaylama yetkisi bulunan kurumların görevi, bu yetkilerini halktan yana, halkın sağlıklı ve güvenli çevrelerde, eşit imkanlara sahip daha yaşanabilir kentler haline getirmekten yana kullanmak olmalıyken, bunun aksine bilime ve hukuka aykırı çeşitli sermaye gruplarının rantsal talepleri doğrultusunda hazırlanan imar planı değişikliklerini onaylanarak İzmir‘in çarpık kentleşmesini sağlayacak kentleşme politikalarından ivedilikle vaz geçmeleri konusunda uyarıyor ve bu tür uygulamalara karşı hukuki mücadelemize devam edeceğimizi kamuoyuna bildiriyoruz.
TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi