Etik İlkeler Özlük Hakları
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI 29. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ
HABERLER
Yayına Giriş Tarihi
2016-03-28
Güncellenme Zamanı
2016-03-28 12:38:39
Yayınlayan Birim
MERKEZ

 TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI

29. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

Dünyada ve ülkemizde şiddet git gide tırmandırılmakta, kan ve gözyaşı günlük yaşamımızın bir parçası haline getirilmektedir. İnsanlığın yarattığı en kompleks yapı olarak tanıttığımız ve uygarlığın birikim alanları olduğunu bildiğimiz kentler günümüzde savaşın, çatışmanın, yıkımın ve ayrışmanın mekânı olmuştur. ABD`nin Irak işgali sonrasından bugüne emperyal güçlerin Ortadoğu`da ve yakın coğrafyamızda yürüttüğü vekalet savaşı sürecinde tüm kentler birer savaş cephesine dönüşmüştür. Bu dönüşümü Felluce`de, Musul`da, Halep`te, Palmira`da, Donetsk`te gördükten sonra maalesef ki kendi ülkemizde de Sur`da, Cizre`de, Silopi`de, İdil`de acı bir şekilde yaşıyoruz.

Siyasi iktidarın toplumu kutuplaştıran, şiddet ortamını körükleyen, yaşamımızı terörize eden ırkçı, mezhepçi, kısaca ayrımcı politikaları sonucu karşı karşıya kaldığımız çatışma ve katliamlar, can güvenliğimiz kadar yaşam alanlarımızı da tehdit etmiş; buna karşı yükselttiğimiz barış söylemi "Barış İçin Akademisyenler"in yaşadığı süreçte olduğu gibi suç sayılır hale gelmiştir. Bu hukuksuzluk ve şiddet ortamının zorluğu içinde, 29. Olağan Şehir Plancıları Odası Genel Kurulu`nu tamamlıyoruz.

7 Haziran 2015 Genel Seçimleri sonrasında ortaya çıkan tablodan rahatsızlık duyan iktidar çevreleri, başlattıkları yeni süreçle ülkeyi kan gölüne çevirmiş; Suruç, Diyarbakır, Ankara ve İstanbul katliamlarıyla ülkede korku egemenliği yaratılmaya çalışılmıştır. Ülkemizin her köşesinden acı haberler almakta; halklarımızı duygularda ayrıştıran, birbirinin acısına duyarsızlaştıran, matemimizi kimliklere sığdıran bir anlayışla yönetilmeye mahkum kılınmaktayız. Öyle ki, önümüzü göremiyor, geleceğe kaygı ve endişeyle bakıyoruz. Bu ortamın yaratılmasında sorumluluğu olan tüm çevreleri ve toplumu ayrıştıran/kamplaştıran saldırıları düzenleyenleri bir kez daha lanetliyoruz.

Saldırı ve çatışmaların yoğunlaştığı il ve ilçelerde yaşayan insanlar, çocuk, kadın, yaşlı, kamu görevlisi ayırt edilmeksizin, can güvenliğinden yoksun olarak yaşam mücadelesi vermekte ve göçe zorlanmaktadır. Kendi ülkemizdeki göç koşullarıyla birlikte, yakın coğrafyamızda savaştan kaynaklı ortaya çıkan mülteci krizi de göstermektedir ki, kentsel mekânla kurulan ilişkide yaşanan sorunlar, meslek alanımızın doğrudan konusudur.

Bununla birlikte bütün insanlığın mirası olan şehirlerimizdeki tarihi ve kültürel değerlerimize yönelen tahribatlar geri dönüşü olmayan bir boyut alarak yer yer yok olmaktadır. Korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması zorunlu olan bu tarihi ve kültürel alanlara dair müdahalelerde bulunulmakta; acele kamulaştırma kararları ve kentsel dönüşüm projeleriyle yaşam ve kent hakkı ihlal edilmektedir. 

Yaşanan bu çatışmalı ortamın bitmesi, tarihi ve kültürel yapıların tahribattan korunması, can kayıplarının önlenmesi, halkların yaşadıkları ve alışkın oldukları evlerinden, sokaklarından ve mahallelerinden zorunlu göçle koparılmasının önüne geçilmesi, kısaca yaşamın normal koşullarına kavuşması için tüm tarafların üzerine düşenleri yapması gerekmektedir.

Toplumun geneline sirayet etmiş bu şiddet sarmalı, kadına yönelik şiddetin yeniden üretilmesine de zemin hazırlamaktadır. Her gün ölüm haberlerinin alındığı bu ortamda, erkekler kadınları öldürüyor, yaralıyor, sonradan "orada ne işi vardı?" diye sordukları yerlerde taciz ve tecavüz ediyor. Bu istismara çocuklar da aynı ölçüde maruz kalıyor. Tam da bu sebeple, gün yüzüne çıkan bu vakaların hassasiyetle üzerine gidilmeli, "bir kereden bir şey olmaz"cı anlayıştan derhal uzaklaşılmalı ve bu şiddeti yaratan  eril dilden kurtulunmalıdır. Kuşkusuz ki kadınlar, bu süreçte öncü rol oynayacak ve bu egemen zihniyeti alt edecektir!

Bu yıkıcı zihniyet, kâr etme güdüsünden vazgeçmemekte ve kentsel, kırsal ve doğal alanlarımızı tahrip etmektedir. Mekân üzerinden sermaye biriktiren ve eşitsizlik üreten kentsel politikalar; planlama meslek alanımızın asli unsuru olan kamu yararını göz ardı etmekte, yasal-yönetsel düzenlemelerle hukuksuzluğu bu alanda da perçinlemektedir. Cerattepe`de, Munzur`da, HES`lerle, barajlarla; Karadeniz yaylalarında turizm projeleriyle; Kuzey Ormanları`nda köprülerle, otoyollarla; Atatürk Orman Çiftliği`nde saraylarla, akıldışı projelerle doğal ve kamusal varlıklarımız talan edilmektedir.

Hayatı yaratan emekçiler, giderek daha çok esnek piyasa koşullarının hakim olduğu bu sömürü ve yağma düzeninde, kamusal varlıklarını ve haklarını kaybetmelerinin yanı sıra yaşamlarını iş cinayetlerinde yitiriyor. Özelleştirme, serbestleştirme, taşeronlaştırma, güvencesizleştirme politikalarıyla işçi sağlığı ve iş güvenliğini hiçe sayan bu anlayışı hiçbir zaman affetmeyeceğiz.

Ortaya çıkan bu karamsar tabloya, planlama mesleğinin yıpratıldığı, planlama enstrümanlarının birer rant yaratma aracına dönüştürüldüğü işleyişe inat umudumuzu kaybetmeksizin, biz plancılara düşen görev; mesleğimizin bilimden, toplumdan, emekten ve doğadan yana kararlılıkla sürdürülmesini sağlamaktır. Bu amaçla kentlerimizde, barışın, dayanışmanın, kamusal yaşamın, özgür düşüncenin her türlü baskıdan uzak bir şekilde gelişebileceği eşitlikçi, çağdaş, güvenli ve yaşam kalitesinin geliştirildiği mekânlar yaratmak hepimizin ortak sorumluluğudur.

TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak, gerçek manada demokratik, laik ve halkçı bir Cumhuriyet yaratma arzumuzla, ülkemizde ve bulunduğumuz coğrafyadaki çağdışı ve yağmacı zihniyete karşı mücadeleye devam edeceğiz!

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>