İçinden geçmekte olduğumuz bu tarihsel süreçte, 28. Olağan Şehir Plancıları Odası Genel Kurulunu geride bıraktık. Haziran günleri, Gezi Direnişi, yaşadığımız toplumsal uyanış ve bunu izleyen yeni baskıların yanı sıra, ülke tarihindeki en büyük yolsuzluk olan ve hala sonuca bağlanmamış 17 Aralık operasyonu ile Türkiye`nin orta doğu coğrafyasıyla ve gelişmiş ülkelerle bozulan dış ilişkileri ve tüm bunlara bağlı gelişen olaylarla birlikte çok yoğun bir gündemden geçtik, geçiyoruz.
Türkiye`yi savaşa sürükleyen politikalar, 12 yıllık bir iktidar dönemi boyunca ileri demokrasi adı altında giderek şiddetlenen toplumsal baskılar, artan muhafazakarlık ve ilgili olarak artan kadına yönelik baskı ve şiddet, derinleşen toplumsal ve coğrafi eşitsiz gelişme ve gelir dağılımındaki adaletsizlik, el değiştiren, belirli ellerde biriken sermaye, derin ekolojik sorunlar ve ülkenin tüm doğal ve kültürel varlıklarının, emeğin ve doğanın sömürüsü bugünümüzün bir özeti.
Bu bağlamda, toplumun her kesimi gibi odamız ve meslek alanımız da bu olumsuzları birebir deneyimlemekte, ve hatta yandaş sermayenin oluşturulması noktasında meslek alanımız doğrudan hedef alan olarak tanımlanmaktadır. Şehir Plancıları Odası, tüm bu yaşanan süreçte, meslek etiğini, şehircilik ilkelerini, planlama esaslarını, kamu yararını göz önünde bulundurarak, meslek alanında ve üyelerinin çalışma koşulları konusunda mücadelesini sürdürmektedir. Başka bir deyişle, bir toplumsal mücadele odağı olarak, odamız; gündem, meslek alanı, toplum ve kentler için taşıdığı önemin farkındadır ve bu doğrultuda mücadele etmektedir.
Meslek alanımızı ve kamu değerlerini korumak adına ısrarla sürdürdüğümüz mücadele, Türkiye tarihinin bugüne kadar gerçekleşen en önemli toplumsal hareketi olan Gezi Direnişinde de önemli rol oynamıştır. Sadece İstanbul`un değil, Türkiye`nin en önemli kamusal alanlarından biri olan emeğin ve demokrasinin simgesel mekanı Taksim Meydanı`na ve Gezi Parkı`na Başbakan`ın talimatıyla dayatılan anti-demokratik projeye karşı Şubat 2012`den bu yana Taksim Dayanışması`nın verdiği mücadelede, Odamız Mimarlar Odası ile birlikte sekreterya görevini üstlenmiştir. 27 Mayıs 2013 ‘te iş makinalarının Gezi Parkı`na girmesiyle başlayan Gezi Direnişi, Hükümetin kışkırtıcı tavrına paralel olarak polisin kullandığı olağandışı şiddet ile hızla büyümüş, tüm ülkeye yayılmıştır. Odamız, sürecin öncesinde üzerine düşen sorumluluğu direniş ve devamında da dayanışma içinde yerine getirmiştir. Bu süreçte özellikle İstanbul Şubemizin Yönetim Kurulu Üyeleri ve Çalışanlarının karşı karşıya kaldığı sürgün, işten çıkarma ve gözaltı şiddeti gibi baskı ve sindirme politikaları Taksim Dayanışması`nı suç örgütü olmakla itham eden dava ile sürmektedir.
Ancak tüm bu politikalar karşısında haklılığımız gün gibi ortadadır. Mesleki doğrularla verdiğimiz mücadelenin karşılık bulduğu toplumsal kabul bunun en temel ispatıdır.
Haziran direnişi gündemi durulmadan, geçtiğimiz aylarda, tarihte ve büyük ihtimal tüm dünyada görülmüş en büyük yolsuzluk skandalı ile sarsıldık. Gözaltına alınan ve tutuklanan Bakan çocukları, yaşam alanlarımızın canına okuyan "yaşam mimarı" Ali Ağaoğlu, ucu Başbakan`a ulaşan ve neredeyse tüm Bakanlar Kurulunu kapsayan yolsuzluklar ve seçim sandığını bir aklanma yöntemi olarak kullanan ancak orada da rahat durmayan iktidar ile birlikte Türkiye`de demokrasinin, bürokrasinin, genel olarak devletin, özel olarak da şehirciliğin geldiği durum iyiden iyiye ortaya çıkmıştır. Yapılan yolsuzlukların çok önemli bir kısmının imar hakları ve inşaat sektörü ile ilgili olması tesadüf değildir.
Bu zamana kadar koalisyon hükümetleri ile yönetilen Türkiye, 2002`de AKP`nin tek parti olarak iktidara gelmesi ile birlikte, ağır aksak gerçekleşen neo-liberal dönüşüm, dramatik biçimde hızlanmıştır. Ekonomi ve üretim politikaları da bu durumdan payını almıştır. Devlet tarafından, yetersiz de olsa desteklenen sanayi ve tarımsal üretim, hükümet nezdinde eski önemini kaybetmiş ve yerini inşaat sektörü ile emlak sektörüne bırakmıştır. Artık üretmiyoruz, tüketiyoruz; sanayi yapısı değil konut yapıyoruz; tarlaları tarım için değil apartman yapmak için kullanıyoruz.
Böylesi kırılgan bir ekonomide, bir yandan da devletin kurumsallığı kaybedilmekte ve işleyiş doğrudan aktörler üzerinden inşa edilmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse, yolsuzluk bu yapının doğal sonucudur. Karşılıklı çıkar ilişkileri, tanışıklık üzerinden adam kayırma, bugün bizim yönetim biçimimiz. Şehircilik ve imar da bunun en büyük ve en çok para dönen oyun alanı.
Yine yolsuzluklar ve şehirciliğin dönüşümü ile yakından ilgili bir konu da planlama hukukundaki genel dönüşümdür. Yakın zamanda çıkarılan Afet Yasası (6306), Bütünşehir Yasası (6360) ve diğer ilgili yasa ve yönetmeliklerle birlikte, bugün şehircilik yeni baştan tanımlanmakta, düzensiz ve kuralsız hale getirilmektedir. Yaşam kaynakları, doğal alanlar ve kır beton uygarlığına kurban edilmektedir. Bu yasal düzenlemelerle; enerji yatırımları, HESler, RESler, ve hiçbir bilimsel dayanağı olmayan mega projeler, bitimsiz konut alanları ile ekolojik talanın önü açılmaktadır.
Bu kuralsızlaştırmanın en önemli adımlarından olan 6306 Afet Yasasının en uzun maddelerinden birini, uygulanmayacak mevzuat oluştururken ve bunlar arasında imar kanunu, koruma ile ilişkili kanunlar, ekoloji ile ilişkili kanunlar da sıralanmışken; Bütünşehir yasasında büyükşehir belediyelerine kentle beraber kenti çevreleyen kır üstünde muazzam yetkiler verilmiş, köylerin yarısından fazlası kapatılmış ve kuralsız kentleşmenin çok daha geniş coğrafyalara ulaşması sağlanmıştır. Oldukça politik olan meslek alanımız, şehircilik, bugün artık daha da politiktir. Yolsuzluklar, yeni yasal düzenlemeler, kent mekanı üzerinden şekillenen halk hareketleri ile birlikte, oda gündemi ve gündemde odanın yeri artmıştır.
TMMOB yasası ile yetkileri azalan odalar, kentler için ve halk için iktidar karşısında mücadele odaklarıdır. Böylesi bir süreçte Odamıza sahip çıkmanın önemi daha da belirgin hale gelmiştir. Temiz bir şehircilik için, halk için şehircilik için örgütlülüğümüz vazgeçilmezdir. Yukarıda yazdıklarımızın yanısıra, sürekli gündemimizde olan ve oda mücadele çizgisini belirlemekte kerteriz aldığımız, ekoloji mücadeleleri, kadın mücadeleleri, kimlik mücadeleleri ile dayanışmamız güçlenerek devam edecektir. Mesleğimizi, yaşam alanlarımızı ve örgütlülüğümüzü korumak adına, bugün, beraber mücadele günüdür; Bugün Berkin Elvan`ın, Ethem Sarısülük`ün, Medeni Yıldırım`ın, Abdullah Cömert`in, Ali İsmail Korkmaz`ın, Ahmet Atakan`ın, Mehmet Ayvalıtaş`ın, Hasan Ferit Gedik`in, tüm yaralananların, tüm mücadele edenlerin mücadelelerini sürdürme ve dayanışma zamanıdır.