Etik İlkeler Özlük Hakları
8 KASIM DÜNYA ŞEHİRCİLİK GÜNÜ 36. KOLOKYUMU AÇILIŞ KONUŞMASI
HABERLER
Yayına Giriş Tarihi
2012-11-12
Güncellenme Zamanı
2014-03-28 10:55:50
Yayınlayan Birim
MERKEZ

 

 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü 36. Kolokyumu

Açılış Konuşması

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın Sayın Müsteşar Yardımcısı, Gazi Üniversitemizin Sayın Rektörü, TMMOB`nin sayın başkanı, Sayın Dekan, değerli hocalarım, değerli meslektaşlarım, sevgili öğrenciler; hepinizi TMMOB Şehir Plancıları Odası adına saygı ile selamlıyorum.

1949 yılında Arjantin`de ortaya atılan ve zaman içinde gelenekselleşen "Dünya Şehircilik Günü" kutlama düşüncesi, bu tarihten 28 yıl sonra, oluşturulan daimi komite aracılığıyla1977 yılından başlayarak Türkiye`de de etkinliklerle kutlanmaya başlandı.

Bu yıl Dünya Şehircilik Günü kapsamında 36. Kolokyum önemli yıl dönümleri ile çakışıyor. Bunlardan ilki, ev sahibi üniversitemizde şehir ve bölge planlama eğitimine başlanmasının 30. Yılına ulaşılmış olması.

Bir diğeri ise, ülkemizde bu etkinliklerin gerçekleşmesinde önemli bir paya sahip olan, etkinliklerin ülkemize taşınmasını sağlayan Daimi Komitenin başkanlığını yapan, 2005 yılında yitirdiğimiz hocamız Prof. Dr. Kemal Ahmet Aru`nun doğumunun 100. Yılına rastlıyor olması.

Bildiğiniz gibi bu yıl, UNESCO tarafından da Kemal Ahmet Aru`yu anma yılı olarak kabul edildi. Bu nedenle Odamız tarafından 36. Kolokyumun, anma yılı kapsamında değerli hocamız Kemal Ahmet Aru anısına düzenlenmesi kararlaştırıldı. Ülkemizin ilk şehircilerinden biri olan ve önemli çalışmalara imza atan hocamız Kemal Ahmet Aru`yu bir kez daha saygıyla anıyoruz.

Bu yıl da Kolokyumu, kentlerimizi ve meslek alanımızı yakından ilgilendiren, önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde gerçekleştiriyoruz. Bildiğiniz üzere, TBMM`de son yıllarda birbiri ardına çıkarılan yasalar, kararnameler ile bir yandan planlamaya ilişkin kurumsal yapılanmada, diğer yandan kentleşmeyi ve planlamayı doğrudan ilgilendiren sistemde ve yetki paylaşımında önemli değişiklikler yaşandı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın oluşmasıyla birlikte, her ne kadar birleşik yapıda çevrenin ikinci planda kalması olasılığına ilişkin endişeler oluşsa da, geçmişte var olan üst ölçekli plan onama yetkisine sahip bakanlıkların birleşmesi ve üst ölçekli plan hazırlama ve onama yetkilerinin tek elde toplanması bu konuda umutlarımızı arttırmıştı.

Ancak, bakanlığın kuruluşu aşamasında çıkarılmış olan kanun hükmünde kararnamelerde yer alan, planlama sistemini alt-üst eden bazı düzenlemeler ise mesleğimiz ve kentlerimiz adına bu umutlarımızı ne yazık ki yoğun biçimde gölgelemiştir.

Ülkemizde 500 kadar şehir plancısının bulunduğu yıllarda, 1985 yılında ülkenin o günkü gerçeklerinden yola çıkarak hazırlanan ve yasalaşan, yasalaştığı dönemden bugüne kapsamlı bir değişikliğin yaşanmadığı, yetersizliği yıllardır dile getirilen imar planlama sisteminin yerini alacak yeni ve çağdaş bir planlama sistemi de ne yazık ki kurgulanamamıştır.

Diğer yandan, eskiyen ve yeterli olmadığı sıkça dile getirilen mevcut planlama sistemimiz, zaman içinde yapılan yetki ve müdahaleye yönelik düzenlemeler nedeniylegiderek daha da yozlaşmıştır. Bu yozlaşma, kentsel alandan kırsal alana tüm ülke mekânına yansıyan sonuçlar doğururken, doğrudan mesleğimizi de etkilemekte ve yozlaşma meslek alanımızda da yaygınlaşmaktadır.

Yozlaşmanın engellenmesinde bu konuda eğitim veren üniversitelerimize kuşkusuz büyük görev düşmektedir. Ancak, son yıllarda yeterli altyapıya ve donanıma sahip olmadığı halde açılan yeni bölümlerle birlikte ülkemizde lisans düzeyinde planlama eğitimi veren bölüm sayısı 16`ya yükselmiştir. Bu yıl bölümlere kabul edilen öğrenci sayısının 845`e yükselmesi, bunun yanında gerek mekânsal açıdan ve donanım açısından ve gerekse öğretim kadrosu açısından aynı gelişmenin yaşanmaması, bölüm giriş puanlarının 260`lara kadar düşmesi umutlarımızı daha da köreltmektedir.

Geldiğimiz noktada her yıl sayıları 500`e yaklaşan yeni meslektaşımız okulunu bitirerek meslek hayatına atılmakta, meslek alanımızda işsizlik giderek daha da büyük bir sorun haline gelmektedir. Özellikle yerel yönetimlerde ve diğer ilgili kamu kurumlarında yeterli kadronun açılmaması, yeni mezunlarımızı serbest çalışmaya ya da meslek dışı çalışmaya zorlamaktadır.

Kamuda çalışmak isteyen meslektaşlarımızın oluşturduğu birikim giderek artmaktadır. SonKamu Personeli Seçme Sınavı`nda 3 bini aşan sayıda şehir plancısının sınava girmiş olması, bugün geldiğimiz durumun en somut göstergesidir. Bu kapsamda; mevcut mevzuatta gün geçirmeden değişiklik yapılarak, özellikle yerel yönetimlerin plan yapma, plan onama ve uygulama yetkilerinin kullanımı kadrosunda bulunduracağı planlama kadrosu ile ilişkilendirilmeli, yeterli planlama kadrosuna sahip olmayan yerel yönetimlerin, plan yapmasına, onamasına ve uygulamasına izin verilmemelidir.

Diğer yandan, yerel yönetimlere ilişkin mevzuatımız da son yıllarda yapılan değişikliklerle daha da karmaşık bir hal almış, içinden çıkılmaz bir noktaya sürüklenmiştir. Bugünlerde TBMM`de görüşülmekte olan Büyükşehir Belediyesi Yasası değişiklikleri ile bu karmaşa daha da büyüyecektir.

Büyükşehir belediyelerinin sayısının arttırılması ve sınırlarının il sınırlarına taşınması düşüncesi, bir önceki pergel yasası olarak anılan düzenlemenin yarattığı karmaşayı ortadan kaldırmak amacıyla gündeme getirilmiştir. Ancak mevcut haliyle yapılan düzenleme çözüm üretmekten daha çok yeni sorunların oluşmasına neden olacaktır. Bir önceki düzenlemede olduğu gibi, yeterli tartışma ortamı yaratılmadan, konunun uzmanlarına kulak verilmeden yapılmış olan bu düzenlemenin olumsuz sonuçları da ne yazık ki kısa süre içinde ortaya çıkacaktır.

Belde belediyelerinin kapatılmasıyla, ülkemizdeki belediye sayısının % 60 oranında azalması söz konusudur. Bu durum, ülkemiz tarafından da imza altına alınmış olan "Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"na açıkça aykırıdır. Hizmetin yerinden verilmesini sağlayan, bir bölümü Cumhuriyet`ten de eski küçük belde belediyelerinin ayrımsız biçimde kapatılması, yerleşme kültürümüzü derinden etkileyecek bir gelişmedir.

Yıllardır başta Odamız ve üniversitelerimiz olmak üzere, ilgili kesimler tarafından dile getirilen, 1999 depremleri sonrasında daha çok gündemde yer tutan afetlere karşı dirençli, sakınımı önceleyen bir planlama ve yapılaşma sisteminin yaşama geçirilememiş olması nedeniyle, yaşanan her depremde ve yaşanan her selde kentlerimizin ortasında yurttaşlarımız yaşamlarını yitirmeye devam etmektedir.

Plan kararlarını yalnızca kâğıt üzerindeki tasarım olarak algılayan yaklaşımlar nedeniyle,yerleşmeleri afetlerden koruma adına yapılmış olan sözde planlı yapılarda dahi çocuklarımız sel suyunda boğulmakta ve yaşamını yitirebilmektedir.

Afetlere karşı dirençli bir kentsel mekân arayışının, yasal düzenleme açısından geldiği son nokta olan "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun", tıpkı Belediye Kanunu`nun 73. Maddesinde düzenlenmiş olan "Kentsel Dönüşüm" konulu düzenleme gibi, bu amaca hizmet etmekten oldukça uzaktır. Meslek alanımızda geçmişten günümüze kadar gelebilmiş çok sayıda yasayı yok sayan, korunması gerekli alanların üstündeki mevzuat zırhını tümüyle kaldıran bu düzenlemedeki yetkiler, yanlış ellerde bir felakete neden olabilecek niteliktedir.

Belediyeler tarafından uygulama aşamasına gelmiş olan kentsel dönüşüm projelerinin büyük bölümü, ne yazık ki gerçekten risk taşıyan yapıların yoğunlaştığı alanları değil, rantın yükseldiği tek katlı gecekondu alanlarını hedef seçmiştir. Gerçek amacı rantlara el koymak olan bu proje alanlarında en temel insan haklarından olan "barınma hakkı" ihlalleri kabul edilemez düzeye ulaşmıştır.

Bir yandan riskli yapıların yıkılarak, yenilenmesine ilişkin bir ülke gündemi varken, diğer yandan kararnameler ve yasalarla plansız, ruhsatsız ve denetimsiz yapılaşmanın giderek daha da kolaylaştırılıyor olması kabul edilemez bir çelişkidir.

Bunun yanı sıra, TBMM`de görüşülmekte olan Büyükşehir Belediye Kanunu değişikliği metninde yer alan ve köyden mahalleye dönüşen tüm yerleşmelerde var olan tüm yapıların "ruhsatlı sayılması"nı öngören düzenleme ise tam anlamıyla "imar affı"dır ve kabul edilemez.

Ülkenin içinden geçtiği dönemin böylesi koşulları altında, kişisel ve kurumsal yoğunluklarına rağmen Dünya Şehircilik Günü`nün ülkemizdeki en önemli etkinliği olan ve bu yıl 36.sını gerçekleştirdiğimiz Kolokyumun düzenlenmesinde harcadıkları yoğun çaba ve emekleri için; Gazi Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümüne, değerli hocalarımıza, emek harcayan öğrenci meslektaşlarımıza, Odamızın yönetici ve çalışanlarına, katılımınız ve etkinliğe güç vermenizden dolayı sizlere teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

İyi ki varsınız…

 

 

 

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>