Etik İlkeler Özlük Hakları
648 SAYILI “KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME” DEĞERLENDİRMESİ
GÜNDEM
Yayına Giriş Tarihi
2011-08-23
Güncellenme Zamanı
2011-08-23 10:39:17
Yayınlayan Birim
MERKEZ

  

 

 

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI

648 SAYILI "KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME" DEĞERLENDİRMESİ

 

1.    Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın Kurulması ve Kararnameler Süreci

Ülkemizde üst ölçekli planlama yetkisini kullanan bakanlıklar arasında var olan tartışmalar uzunca bir süredir gündem oluşturmaktadır. Özellikle koalisyon hükümetleri döneminde bakanlıklar arasında genelgeler yoluyla kavgaya dönüşen bu süreçten duyulan rahatsızlık çözüm arayışlarını gündeme taşımış, sorunun varlığı ve çözüm önerileri, AKP İktidarı döneminde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen Kentleşme Şurası`na ve Şura sonuçlarından yola çıkılarak hazırlanan 2010 yılında yürürlüğe giren KENTGES, "Bütünleşik Kentsel Gelişme Strateji Belgesi"ne de yansımıştır.

Bakanlıkların yeniden düzenlendiği bir aşamada, üst ölçekli planlama yetkisini kullanan bakanlıkların birleştirilmesini, üst ölçekli plan konusunda yaşanan karmaşanın giderilmesini, planlama ve yapılaşma sürecinin kurallara bağlanmasını ve uygulamaların denetimini de sağlayacak bir yeni bakanlığın oluşturulmasına ilişkin tartışmalar yoğunlaşırken, bu konudaki beklentiler de artmıştır.

12 Haziran 2011 tarihinde gerçekleştirilmiş olan Genel Seçimler öncesinde, 6 Nisan 2011 tarihinde TBMM`de kabul edilen ve 3 Mayıs 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6223 sayılı "Yetki Kanunu" ile Bakanlar Kurulu`na 6 ay süre ile kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarma yetkisi verilmiştir.

6223 sayılı Kanun ile verilen yetkiye dayanılarak hazırlanan 636 sayılı "Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK" 8 Haziran 2011 tarihinde Resmi Gazete`nin mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı`nın birleştirilmesi yolunda ilk adım atılmıştır. Genel seçimlerin yapılmasından yalnızca 4 gün önce yayınlanan bu Kararname gereğince bakanlık birleştirmeleri gerçekleşemeden, seçimler sonrasında yeni bir kararname hazırlanmıştır.

Bakanlar Kurulu tarafından 29 Haziran 2011 tarihinde kabul edilen ve 4 Temmuz 2011`de Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe giren 644 sayılı Kararname ile "Çevre ve Şehircilik Bakanlığı", 645 sayılı Kararname ile de "Orman ve Su İşleri Bakanlığı" kurulmuş, seçimler öncesinde birleştirilen iki bakanlık yeniden ayrıştırılmıştır. Ayrışma aşamasında planlamaya yönelik yetkiler tek bir bakanlık bünyesinde toplanmış olsa da, birbiriyle çelişen üst ölçekli plan türlerinin tümüyle korunması, karmaşanın süreceğini göstermiştir.

Kamuoyunda yoğun tepkilere neden olan 644 sayılı Kararname, bakanlık görevine eski TOKİ başkanı Erdoğan Bayraktar`ın getirilmesi sonrasında yeniden ele alınmış, yeni bakan ve ekibinin istekleri doğrultusunda hazırlandığı anlaşılan 648 sayılı KHK Bakanlar Kurulu tarafından 8 Ağustos 2011 tarihinde kabul edilmiş ve ülkemizde en büyük deprem acısının yaşandığı Gölcük Depremi`nin 12. yıldönümünde 17 Ağustos 2011 tarihinde Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

2.             648 Sayılı KHK`nin İçeriği Hakkında Genel Değerlendirme

Kanun yapma tekniğine tümüyle aykırı biçimde, hiçbir kamu kurumunun, sivil toplum örgütünün, meslek odalarının, muhalefet partilerinin görüşleri alınmadan, TBMM komisyonlarında ve Genel Kurulu`nda tartışılmadan, kapalı kapılar arkasında hazırlanan kanun hükmünde kararnameler ile gerçekleştirilmeye çalışılan bakanlık birleştirme ve görev tanımlamalarına ilişkin süreçte yaşanan olumsuzluklar, birbiri ardına kararnamelerin çıkarılmasına neden olmuştur. 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname bu sürecin son adımı olarak düzenlenmiştir.

648 sayılı "Çevre Ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname", genel olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın kurulmasına ilişkin 644 sayılı Kararnamenin eksikliklerinin giderilmesi amacıyla çıkarılmıştır. Ancak Kararnamenin, 644 sayılı Kararname ile kurgulanan yeni yapının eksikliklerinin giderilmesi, hatalarının düzeltilmesine ilişkin düzenlemelerin yanı sıra, bakanlık görevine 644 sayılı Kararname sonrası getirilmiş olan sayın Erdoğan Bayraktar`ın istekleri doğrultusunda yapılan yeni düzenlemeleri de içerecek biçimde hazırlandığı görülmektedir.

648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK`de değişiklikler yapılmasının yanı sıra, 3194 sayılı İmar Kanunu, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu`nda da, önemli olumsuz sonuçlara neden olacak değişiklikler yapılmıştır.

636 ve 644 sayılı kararnamelerde var olan TMMOB ve bağlı odalarının mevzuatına ve yetkilerine yönelik düzenleme arzusu 648 sayılı Kararnamede de sonuna kadar korunurken, ilk iki kararnamede yönetmeliklere bırakılan müdahale arayışlarından bir bölümünün bu kez doğrudan Kararname içinde düzenlendiği görülmektedir. Bu kapsamda; yapı denetim konusunda aslen TMMOB`ye bağlı meslek odalarına ait olması gereken görev ve yetkilerin, Kararname ile Bakanlık görev ve yetkileri arasına katıldığı görülmektedir.  

648 sayılı Kararnameye bir bütün olarak bakıldığında, Kararnamenin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın aslen yerel yönetimlere ait olan plan yapma, yaptırma, onaylama yetkilerinin yanı sıra proje onayı, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi verilmesi gibi görev ve yetkilere, parsel ölçeğinde ve ayrıcalıklı biçimde, dilediğince el koyma yetkisini tanımladığı görülmektedir. Bu yanıyla 648 sayılı Kararname Anayasanın eşitlik ilkesine, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı`na ve ülkemizde kent planlama konusunda bugüne kadar genel kabul görmüş tüm ilkelere aykırıdır.

Aslen yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin kuralları belirleyen, koordinasyonu ve denetimi sağlayan bir merkezi kurum olması gereken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın, Kararname ile yerel düzeyde uygulamaya yönelik aldığı yetkilerle "Türkiye Belediyesi" olmaya yöneldiği görülmektedir. Benzer biçimde, kentsel dönüşüm konusunda kuralları düzenlemek, uygulamaları izlemek, halkın katılımını kolaylaştıracak, dönüşümün tasfiyeye dönüşmesine neden olacak gelişmeleri engellemek adına çalışmalar yapması gereken Bakanlığın, doğrudan uygulamaya ve konut yapımına yönelerek "İkinci TOKİ" olmaya heveslendiği de görülmektedir.

Kararname ile Bakanlığın yetki alanı içine, ülkemizdeki tüm korunması gerekli doğa alanları ve tabiat varlıkları katılmış, Bakanlık, özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları ve tabiatı koruma alanlarının yanı sıra doğal sit alanlarının da sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu konuda yapılan düzenlemelere bütün olarak bakıldığında, gelecek nesiller adına korunması gereken bu alanlara yönelik düzenlemelerin endişe verici olduğu görülmektedir.

Kararname ile İmar Kanunu`nda yapılan değişikliklerle genel olarak ülkemizde planlamaya ve yapılaşmaya ilişkin kurallarda, kamu yararına, bütüncül planlama ve güvenli yapılaşma ilkelerine aykırı düzenlemeler gerçekleştirilmiş, plansız ve ruhsatsız yapılaşmaların ülke çapında yaygınlaşmasına neden olacak somut adımlar atılmıştır. İmar Kanunu`da yapılan diğer bazı değişikliklerle de, tarım alanlarında, meralarda, yaylalarda talan ve yapılaşmanın önü açılmıştır.

Kararname ile Yapı Denetim Kanunu`nda yapılan değişiklikle de ülkemizde denetim dışı bırakılan yapıların sayısı, türü ve dağılımında önemli değişimler yaşanmıştır. Yapılan düzenleme ile ülkemizdeki tüm köylerin yanı sıra, belediyelerin yaklaşık olarak % 70`ini oluşturan, nüfusu 5000 kişinin altındaki belediyelerin sınırları içinde ve mücavir alanlarındaki yapılaşmalar da yapı denetim sistemi dışına çıkarılmıştır. Bu haliyle yapılan düzenleme, teknik eleman açısından son derece yetersiz olan bu yerleşmelerde, yapı güvenliği açısından, sonuçları önümüzdeki yıllarda acı biçimde ortaya çıkacak çok önemli bir gerileme anlamına gelmektedir.

1999 yılında gerçekleşen ve ülkemizin yaşadığı en büyük afetlerden biri olan Gölcük Depreminin 12. Yıldönümünde 17 Ağustos 2011 tarihinde Resmi Gazete`de yayımlanan 648 sayılı Kararname, olası sonuçları açısından, 1999 depreminden çok daha büyük kayıplara neden olabilecektir.  

Kararname ile 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu`nda yapılan değişiklikler ile koruma amaçlı imar planlarının yapılmasına ilişkin zorlayıcı düzenlemede önemli bir geri adım atılarak, kültür varlıklarımızın tahribatına neden olacak yeni bir sürece girilmiştir. Düzenleme ile koruma amaçlı imar planlarının yapılmasının zorlaştırılmasının yanı sıra, sit alanlarında plansız biçimde yapılaşmanın da önü açılmaktadır.

Kararname ile 2863 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerle AKP iktidarı tarafından 2004 yılında başlatılan, aslen özerk olması gereken koruma kurullarını ele geçirme, kontrol altına alma girişiminde son adım atılmış, koruma bölge kurullarını bakanlığın sözünden çıkmayacak yapıya kavuşturan bir düzenleme gerçekleştirilmiştir. Kurullara yönelik diğer düzenlemelerle meslek odalarının Koruma Bölge Kurulları`na gözlemci olarak katılma haklarını kısıtlayan düzenlemelerin yanı sıra, koruma bölge kurulu kararlarına itirazları engellemeye yönelik düzenlemeler de gerçekleştirilmiştir.  

3.             Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın Görev ve Yetkilerine İlişkin Değişiklikler

3.1.       648 sayılı KHK`nin 1 inci maddesi ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK`nin 2 inci maddesinin (ç) bendinde yapılan değişiklikle; mülkiyeti kamuya ait olan araziler üzerinde yapılacak her tür yapıya ilişkin, her tür ve ölçekte çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını ve değişikliklerini, parselasyon planlarını ve değişikliklerini resen yapmak, yaptırmak, onaylamak ve iki ay içinde yetkili idarelerce ruhsatlandırma yapılmaması halinde resen ruhsat ve yapı kullanma izni vermek yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na verilmiştir.

Bu düzenleme, bir yandan yerel yönetimlerin yetkilerine, ayrımsız ve dilediğince el konulması anlamına gelirken, diğer yandan kentlerin plan bütünlüğünden ayrışık biçimde, parsel ölçeğinde plan kararı üretilmesi ve yapılaşma kararı verilmesi, kentlerin planlarında var olan dengenin ve bütünlüğün bozulması anlamına gelmektedir. Kamu mülklerine yönelik ayrımcılık getiren bu düzenleme Anayasanın eşitlik ilkesine, hukuk devleti ilkesine, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına, kamu yararına, ülkemizde bugüne kadar genel kabul görmüş şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı nitelikler taşımaktadır.   

3.2.       648 sayılı KHK`nin 1 inci maddesi ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK`nin 2 inci maddesine eklenen yeni (h) bendi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na; "Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan veya mülkiyeti Hazineye, kamu kurum veya kuruluşlarına ya da kişilere ait olan taşınmazlar üzerinde yapılacak yatırımlara ilişkin olarak ilgilileri tarafından hazırlanan veya hazırlattırılan ancak yetkili idarelerce üç ay içerisinde onaylanmayan etüt, harita, her tür ve ölçekte çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını, parselasyon planlarını ve değişikliklerini ilgili idarelerin başvurusu üzerine yapmak, yaptırmak, onaylamak ve başvuru tarihinden itibaren üç ay içinde yetkili idarelerce ruhsatlandırma yapılmaması halinde resen ruhsat ve yapı kullanma izni vermek" yetkisi tanımlanmıştır.

Yapılan bu düzenleme, son yıllarda ülkemizde imar ve planlama konusunda atılmış en olumsuz adımlardan biri olarak dikkat çekmektedir. Düzenleme ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na bir önceki maddede tanımlanmış olan kamu mülklerine ilişkin yetkiyi de aşan, ülke genelinde tüm parsellerde ayrıcalıklı plan onama ve ruhsat verme yetkisi tanınmaktadır.

Böylesi bir yetki düzenlemesi ile korunan, kollanan kesimlere ayrıcalıklı imar rantları aktarmanın yolu sonuna kadar açılmıştır. Ülkemiz kentlerini daha da içinden çıkılmaz ve yaşanmaz duruma getirecek somut adımlardan biri olan bu düzenleme ile denetlenemez bir merkezileşme gerçekleştirilerek, ülkemizdeki tüm yerel yönetimlerin yetkilerine Bakanlığın keyfi biçimde el koymasının yolu açılmaktadır.

3.3.       648 sayılı KHK`nin 1 inci maddesi ile değiştirilen 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK`nin 2 inci maddesine eklenen (i) bendi ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na; "Depreme karşı dayanıksız yapılar ile imar mevzuatına, plan, proje ve eklerine aykırı yapıların ve bunların bulunduğu alanların dönüşüm projelerini ve uygulamalarını yapmak veya yaptırmak" yetkisi verilmiştir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nı yerel ölçekte yapım konusunda yetkilendirerek, "Türkiye belediyesi" ya da "ikinci bir TOKİ" niteliğine büründüren bu düzenleme, 4 Kasım 2010 tarihinde Resmi Gazete`de yayımlanan ve tüm kurumlar için bağlayıcı olan "Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı"nda (KENTGES) belirlenen; Bayındırlık ve İskan Bakanlığı`nın yeniden yapılandırılmasını ve "yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin kentleşme ve imar konularında usul ve esasları belirleyen", "koordinasyonu sağlayan" bir bakanlığa dönüşmesini öngören strateji ile çelişmektedir.

Ülkemizde konu ile ilgili uzmanların, kurumların geniş katılımı ile gerçekleştirilen Kentleşme Şurası sonucunda elde edilen KENTGES-Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı, bir yıl bile dolmadan geçersiz kılınmıştır.

3.4.       648 sayılı KHK`nin 3 üncü maddesi ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK`nin 6 ncı maddesine eklenen (g) bendi ile "Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü" oluşturulmuştur. Geçmişte var olan "Özel Çevre Koruma Kurumu" ile "Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü"nün görevlerinin yanı sıra ülkemizde yıllardan bu yana önemli doğa alanlarının imar ve rant baskısından korunmasını sağlamış olan "doğal sit alanları" da bu kurumun görevleri arasına katılmaktadır. 

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında görev yapan koruma bölge kurulları tarafından koruma altına alınmış olan, uzmanlıkları olmadığı için yetkileri ellerinden alınan bu kurulların yerine öngörülen yeni yapının doğal sitler açısından endişe verici olduğu görülmektedir.

3.5.       648 sayılı KHK`nin 4 üncü maddesi ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK`nin 7 nci maddesinin birinci maddesine eklenen yeni (e) bendi ile (h) bendinde belirtilen konularla ilgili olarak; "2985 sayılı Toplu Konut Kanununun ek 7 nci maddesi çerçevesinde uygulama yapmak veya yaptırmak, bu uygulamalara yönelik olarak kentsel dönüşüm, yenileme ve transfer alanları geliştirmek, bu alanların her ölçekteki imar planı ve imar uygulamalarını, kentsel tasarım projelerini yapmak, yaptırmak ve onaylamak, bu çerçevede paylı mülkiyetleri ayırmak, birleştirmek, arsa ve arazi düzenlemeleri yapmak, imar hakkı transfer etmek, kamulaştırma ve gerektiğinde usulüne uygun olarak acele kamulaştırma yoluna gitmek, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izinlerini vermek ve kat mülkiyeti tesis ve tescilini sağlamak" konularında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilendirilmiştir.

Yapılan bu düzenleme ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı "Kentsel Dönüşüm Uygulamaları" konusunda geniş bir yetkiye kavuşturulmuş, KENTGES stratejileri ile açıkça çelişen uygulamaya yönelik bu yetkilendirme ile Bakanlığın, koordinatör bir kurum yerine tüm yetkileri elinde tutan ve seçimle göreve gelmiş yerel yönetimlerin görevlerini gasp eden bir kurum olma niteliği pekiştirilmiştir.

3.6.       648 sayılı KHK`nin 10 uncu maddesi ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK`nin 13 üncü maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 13/A maddesi ile Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü`nün görevleri tanımlanmış ve geçmişte Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü`ne ait olan yetkiler bu kuruma devredilmiştir.

Yapılan düzenleme ile doğal değerlerimizin korunmasına yönelik yapılan "Uzun Devreli Gelişme Planı" kavramı terk edilirken, bu kavramın yerini çevre düzeni planı ve imar planı kavramları almış, koruma alanlarına yönelik "imar planlarının yapılması ve onaylanması" yetkilerinin yanı sıra, milli park vb. doğal koruma alanları ile tarihi, arkeolojik ve kentsel sit alanlarının çakıştığı yerlerde de planlama yetkileri Bakanlığa verilmiştir.

Korunması gereken doğal değerlerin yanı sıra, kültürel alanları da planlanarak yapılaşmaya açılacak alanlar olarak gören bir yaklaşımla ele alınmış olan düzenleme ile, başta doğal sit alanları olmak üzere, orman sınırları dışında kalan korunması gerekli doğa alanlarının tahsis edilmesine ilişkin yetki de Bakanlığa verilmiştir.

Kararnamede yer alan bu yöndeki düzenlemelere bir bütün olarak bakıldığında; başta doğal sit alanları olmak üzere, bugüne kadar korunabilmiş olan doğa alanlarının, milli parkların, tabiat parklarının ve tabiatı koruma alanlarının, planlama adı altında kısa süre içinde tahrip edilmesine neden olabilecek bir yaklaşımın var olduğu, koruma kavramı içinden doğal alanların dışlandığı dikkat çekmektedir.

Özellikle Koruma Bölge Kurulları tarafından alınan ve Karadeniz`in doğal dengesini bozması kaçınılmaz olan HES Projelerini engellediği düşünülen "Doğal Sit Alanı" kararları sonrasında, KHK ile sürecin yeniden değerlendirilecek olması, niyetleri açıkça ortaya koymaktadır. Madde içeriğinde yer aldığı gibi, korunması gerekli doğal sit alanlarında yapı yasağı getirmenin bürokratik yolları arttırılarak, yatırımların önünde engel olarak görülen bu kararlar ortadan kaldırılacak, doğa harikası alanlarımız tümüyle yatırımcı şirketlerin inisiyatifine bırakılacaktır.  

3.7.       648 sayılı KHK`nin 17 nci maddesi ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK`ye eklenen Geçici 6 ncı madde ile de özellikle doğal sit alanlarına yönelik mevcut statülerin değerlendirilmesine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Buna göre; kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte, doğal sit alanı ve tabiat varlığı olarak tespit ve tescil edilmiş alan ve varlıklara ilişkin her türlü belgenin, bu alan ve varlıkların statülerinin yeniden değerlendirilmesi için en geç altı ay içinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devredilmesi öngörülmüştür.

Değişiklikle, Bakanlık tarafından "konunun uzmanlarından" oluşturulan bir komisyon tarafından yeniden tespit edilecek statülerin Çevre ve Şehircilik Bakanı`nın onayı ile, yapı yasağı öngörülen statülerin ise Bakanlar Kurulunca onaylandıktan sonra tescil edilmesi düzenlenmiştir.

Buna göre ülkemizde bugüne kadar "kısmen özerk" koruma kurulları tarafından "doğal sit alanı" olarak tescil edilmiş ve korunabilmiş olan alanların geleceği tümüyle Çevre ve Şehircilik Bakanının inisiyatifine terk edilmektedir. Doğrudan Bakan tarafından ataması yapılacak uzmanlar tarafından yapılacak bir irdeleme ve ancak Bakan onayı ile yürürlüğe girecek bir statü belirlemesinin objektifliğinden söz etmek olanaklı olmayacaktır.

Yapılan düzenleme ile doğal sit alanları üzerinde başlatılan bu yeni sürecin, Türkiye tarihinin bugüne kadar gördüğü/göreceği en büyük rant aktarma operasyonu olacağı açıkça görünmektedir.  

4.        3194 sayılı İmar Kanunu`nda Yapılan Değişiklikler

4.1.       648 sayılı KHK`nin 22 nci maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu`nun 27 nci maddesinde değişiklik yapılmıştır. Yapılan düzenleme ile köy yerleşik alanlarında, civarında ve mezralarda yapılacak konutlar ile tarım ve hayvancılık amaçlı yapıların yanı sıra bakkal, manav, berber, köy fırını, köy kahvesi, köy lokantası gibi ticari amaçlı yapılar için de "yapı ruhsatı aranmaz" koşulu getirilmiştir. Bu uygulama, deprem vb. afetler açısından köylerde yaşayan halkın tümüyle gözden çıkarılması, denetimsiz ve niteliksiz yapılaşmanın yaygınlaşması anlamına gelmektedir.

Aynı maddede yapılan bir başka düzenleme ile köy yerleşik alanları "imar planı" kapsamı dışına çıkarılmış, Türkiye köylerinde "yol istikamet planı" benzeri bir uygulama başlatılarak, 1950`li yıllara geri dönüş kararı alınmıştır. Planlamayı dışlayan kararların bir arada yer aldığı 27 nci madde değişikliğinde yapılan bir başka düzenleme ile de köy yerleşik alan sınırı içerisinde, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri uygulama dışı bırakılmış ve tarım topraklarında yeni bir talanın önü açılmıştır.

27 nci madde değişikliği kapsamında yapılmış olan ve sonuçları açısından en vahim düzenlemelerden bir diğeri ile de köy yerleşik alanı sınırları içinde ilk ve orta öğretim tesisi, ibadet yeri, sağlık tesisi, güvenlik tesisi gibi halkın toplu olarak bulunduğu, plan kararlarıyla düzenlenmesi kamu yararı açısından zorunlu olan yapılar için imar planı yapılması şartı ortadan kaldırılmış, kırsal alanda plansız yapılaşmanın önü tümüyle açılmıştır.

3194 sayılı İmar Kanunu`nun 27 nci maddesinde yapılan değişikliğe bir bütün olarak bakıldığında, iktidarın planlamanın yanı sıra ruhsatlı, denetimli ve güvenli yapılaşma kurallarından vazgeçtiği, köylerde yaşayan halkın kaderlerine terk edilmesini tercih ettiği algısı oluşmaktadır.

4.2.       648 sayılı KHK`nin 23 ncü maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu`na Ek Madde-4 eklenmiş ve ülkemizin tüm meraları ve yaylalarında yeni bir talan sürecinin önü açılmıştır. Eklenen madde ile; mera, yaylak ve kışlakların tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazine adına tescillerinin yapılması, bu alanların belediye ve mücavir alan sınırları içinde ilgili belediyelerine, diğer alanlarda ise il özel idarelerine veya özel kanunlarla belirlenen ilgili idarelere tahsis edilmesi düzenlenmiştir.

Yapılan bu düzenleme ile mera, yaylak ve kışlakların ilgili kurumlar tarafından 29 yıllığına talep sahiplerine tahsis edilmesi ve yapılaşmaya açılmasının önü açılmıştır. Her ne kadar kısıtlama getirilir gibi görünse de, 200 metrekare büyüklüğünde belirlenen yapılaşma koşulu, bu alanların yeni villa alanlarına dönüştürüleceğinin en somut göstergelerinden biridir.

Aynı düzenleme içinde, Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca ilan edilen turizm merkezleri ile kültür ve turizm gelişim bölgeleri kapsamında kalan kısımlarının da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yatırımcılara tahsis edilmesinin de önü açılmış, bir başka büyük talan süreci başlatılmıştır.  

Bütün olarak bakıldığında madde kapsamında yapılan düzenlemeler, Türkiye`nin meralarının ve yaylalarının yapılaşmalarla "yasa destekli" talan edilmesinin en önemli adımı olarak görünmektedir.

5.        4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun`da Yapılan Değişiklikler

5.1.       648 sayılı KHK`nin 24 ncü maddesi ile 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun`un 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik yapılmış, Yapı Denetimi kapsamı daraltılmış, denetimsiz yapılaşmanın yaygınlaştırılmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmıştır.

Yapılan değişiklikle geçmişte yalnızca kamuya ait yapı ve tesisler ile köy yerleşik alanlarında yapılan konutlar ve büyüklüğü 200 metrekareyi geçmeyen iki katlı yapıları denetim dışı bırakan düzenlemede denetimsiz yapılaşmanın sınırları genişletilmiş, köy yerleşik alanlarındaki konutların yanı sıra ticari tesisler de dahil her türlü yapılaşma, tarım ve hayvancılık amaçlı yapıların tamamı yapı denetimi dışında bırakılmıştır.

Geçmişte yalnızca kırsal alanlara yönelik sınırlı bir denetimsizlik söz konusuyken, yapılan yeni düzenleme ile yukarıda sayılanlara ek olarak, nüfusu 5000`in altında olan belediyelerin belediye ve mücavir alan sınırları içinde, bodrum ve çatı arasında yapılan düzenleme ile 4-5 kata ulaşan yapılarda, bodrum kat dışında inşaat alanı 500 metrekareye ulaşan konut yapıları da yapı denetimi kapsamı dışına çıkarılmıştır.

Yapılan yeni düzenleme ile teknik kadro açısından da son derece yetersiz durumda olan ve Türkiye`deki belediyelerin % 70`ini oluşturan, nüfusu 5000`in altında olan belediyelerin sınırları içindeki yapılaşmalar yapımcıların insafına, bu yerleşmelerde ve yapılarda yaşayanlar kaderine terk edilmiştir.

5.2.       648 sayılı KHK`nin 27 nci maddesi ile 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun`un 5 inci maddesinde değişiklik gerçekleştirilmiştir. Yapılan düzenleme ile yapı denetim ücretleri oransal olarak yarı yarıya azaltılmış, geçmişte sabit yapı yaklaşık maliyetinin % 3`ü olan bedel, yeni düzenlemede en az % 1,5 olarak yenilenmiş ve yapı denetim firması ile yapımcı arasında pazarlık sürecinin önü açılmıştır.

Diğer yandan yapılan yeni düzenleme ile bu bedelin % 1`inin ruhsatı veren idareye, % 1`inin de Bakanlık bünyesinde bulunan döner sermayeye aktarılması öngörülmüştür. Buna göre, bir yandan yapı denetim firmalarının alacağı ücretlerde yarı yarıya azaltmaya gidilirken, diğer yandan ülke genelinde toplanan tüm yapı denetim ücretlerinin % 1`inin döner sermaye aracılığıyla Bakanlığın kullanımına aktarılmasının önü açılmıştır.

5.3.       648 sayılı KHK`nin 28 inci maddesi ile 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun`un 12 nci maddesinde yapılan değişiklikle, aslen TMMOB`ye bağlı ilgili meslek odalarının görevi olan; yapı denetim kuruluşlarının sahip olması gereken asgari niteliklerin, çalışma usul ve esaslarının, asgari hizmet bedellerinin belirlenmesi, yapılara sertifika verilmesi ve meslek içi eğitim konularında Bakanlık yetkilendirilmiştir.

Bu yanıyla yapılan düzenleme TMMOB ve bağlı meslek odalarının zayıflatılmasına yönelik amacın yanı sıra, yapı denetim piyasasının denetlenmesi adı altında yandaş kesimlerin kayrılmasına dönüşecek bir sürecin ilk adımı olarak görünmektedir.  

6.        Maliye Bakanlığının Görevlerine İlişkin Yapılan Değişiklikler

6.1.       648 sayılı KHK`nin 40 ıncı maddesi ile 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesinde değişiklik yapılmış ve kısa süre önce Maliye Bakanlığı`na verilen hazine arazilerine ilişkin planlama yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na aktarılmıştır.

Buna göre; Hazinenin özel mülkiyetinde ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazların yanı sıra, kişilerin mülkiyetinde bulunan ve Bakanlık tarafından satın alınan, kamulaştırılan, ya da toplulaştırılan arazilere ilişkin her tür ve ölçekteki etüt, harita, plan, imar planı, imar planı değişikliği ve imar uygulamaları konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilendirilmiştir. Yakın dönem içinde benzer biçimde bir kararname ile yapılan yanlışı ortadan kaldırmaya yönelik değişiklikle bir başka yanlış yaşama geçirilmiştir.

7.        Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu`nda Yapılan Değişiklikler

7.1.       648 sayılı KHK`nin 42 nci maddesi ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu`nun 17 nci maddesinde değişikliğe gidilmiş ve koruma amaçlı imar planlarının yapılmasına ilişkin zorlayıcı düzenlemede önemli bir geri adım atılarak, kültür varlıklarımızın tahribatına neden olacak yeni bir sürece girilmiştir.

Değişiklik öncesinde, sit alanı olarak koruma altına alınan alanlarda iki yıl içinde koruma amaçlı imar planı yapılması, zorunlu durumlarda bu sürenin koruma bölge kurulu tarafından bir yıl uzatılabileceği düzenlenmiş durumdayken, bu süre düzenlemede doğrudan üç yıl olarak düzenlenmiş ve koruma bölge kurullarına bu süreyi sınırsız biçimde uzatma yetkisi tanınmıştır.

Bu durum, değişiklik öncesinde koruma amaçlı imar planı yapılmasını özendiren, belirlenen sürenin sonunda geçersiz hale gelen "geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartları"nın sürekli uygulanmasını olanaklı hale getirmektedir. Böylesi bir düzenleme, koruma amaçlı imar planlarının yapılmasını engellemenin yanı sıra, sit alanlarında plansız biçimde yapılaşmanın da önünü açacaktır.

Aynı madde içinde yapılan bir başka düzenleme ile Ankara Ulus örneğinde olduğu gibi, yargı kararlarıyla koruma amaçlı imar planı durdurulmuş ya da iptal edilmiş alanlarda da koruma bölge kurulu kararlarıyla yeni yapılaşmaların önünü açmaya yönelik düzenlemeye gidilmiştir. Bu haliyle yapılan düzenleme yargı kararlarını devre dışı bırakmayı amaçlayan, sit alanlarında koruma bölge kurulu işbirliği ile gerçekleştirilecek talanın önünü açan bir düzenleme olma niteliği taşımaktadır.

7.2.       648 sayılı KHK`nin 45 inci maddesi ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu`nun 51 inci maddesinde değişikliğe gidilmiş ve bazı belediyelerin ve merkezi kurumların, koruma bölge kurullarında kabul ettiremedikleri bazı kararların merkezi olarak oluşturulan ve büyük çoğunluğu merkezi idarenin bürokratlarından oluşan Koruma Yüksek Kurulu tarafından görüşülmesi, karara bağlanmasının önü açılmıştır.

Yapılan düzenlemede, alınan bu türden kararların yeniden koruma bölge kurulu tarafından görüşülemeyeceği de düzenlenerek, kültür varlıklarımız ve sit alanlarımız üzerinde koruma bölge kurulu kontrolünü kaldıracak, koruma bölge kurullarını fiili olarak devre dışı bırakacak, olası bir talan-tahribat sürecinin ilk adımı atılmıştır. 

7.3.       648 sayılı KHK`nin 47 nci maddesi ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu`nun 55 inci maddesinde değişikliğe gidilmiş ve AKP iktidarı tarafından 2004 yılında başlatılan, aslen özerk olması gereken koruma kurullarını ele geçirme, kontrol altına alma girişiminde sona gelinmiştir.

AKP iktidarı öncesinde 3`ü Bakanlık, 2`si YÖK tarafından atanan 5 kişiden oluşan, kararlarını ilgili kurum temsilcisinin de katılımıyla alan, Bakanlık tarafından kontrol altına alınamayan yapıya ilk darbe 2004 yılında vurulmuş, üye sayısı 5`ten 7`ye çıkarılırken, Bakanlık tarafından atanan üye sayısı 5`e çıkarılmıştır.

Yapılan bu düzenlemenin de kurulların kontrolünü tümüyle ele geçirmeyi sağlamadığı düşünüldüğünden olsa gerek, yapılan yeni değişiklikle koruma bölge kurullarına YÖK tarafından üye atanması uygulamasına da son verilmiş ve tüm atamaların Bakanlık tarafından yapılmasına yönelik değişiklik yapılmış, koruma bölge kurulları özerklikten tümüyle uzaklaştırılmıştır.  

7.4.       648 sayılı KHK`nin 49 uncu maddesi ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu`nun 58 inci maddesinde değişikliğe gidilmiş ve Koruma Bölge Kurulları`na gözlemci olarak katılma hakkına sahip olan meslek odalarının katılımını engellemeye yönelik düzenleme yapılmıştır.

2004 yılında yapılan düzenlemede İlgili meslek odaları koruma bölge kurulu toplantılarına gözlemci olarak katılabilirler denilirken, yapılan değişiklikle "koruma bölge kurulu müdürlüğünün daveti" şartı getirilmiştir. Böylesi bir değişikliğin, koruma bölge kurullarında görüşülecek olan ve sivil toplumun, meslek odalarının tepkisini çekecek olan konuların görüşülmesinin gizli olarak yapılabilmesini sağlamayı, katılımı engellemeyi, kararların gizlenmesini amaçladığı açıktır.  

7.5.       648 sayılı KHK`nin 50 nci maddesi ile de 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu`nun 61 inci maddesinde değişikliğe gidilmiş ve koruma bölge kurulu kararlarına itiraz haklarına kısıtlama ve Bakanlık denetimi getirilmiştir.

Yapılan itirazların Bakanlıkça değerlendirilmesi ve "gerekli görüldüğü takdirde" Koruma Yüksek Kurulu gündemine alınacağına ilişkin düzenleme, itiraz haklarının kısıtlanmasının yanı sıra, itiraz konusu ve itirazcılara bağlı olarak ayrımcılık yapılmasının önünü açacak bir düzenleme niteliğine sahiptir.  

7.6.       648 sayılı KHK`nin 51 nci maddesi ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu`na Ek Madde-4 eklenmiş ve tabiat varlıkları ve doğal sit alanları ile ilgili görev ve yetkiler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na devredilmiş, Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonlarının kuruluşu düzenlenmiştir. Yapılan düzenlemede komisyonlarda farklı meslek alanlarından uzmanların yer almasına ilişkin düzenleme yapılırken, planlama meslek alanı tümüyle dışlanmıştır.

7.7.       648 sayılı KHK`nin 52 nci maddesi ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu`na iki geçici madde eklenmesine karar verilirken, Geçici Madde 10 ile Türkiye genelinde var olan tüm koruma bölge kurullarının üyelerinin görevlerine son verilmiş, koruma bölge kurullarının Bakanlık kontrolünde yeniden biçimlendirilmesinin önü açılmıştır.

8.        Sonuç

17 Ağustos 2011 tarihinde Resmi Gazete`de yayımlanan 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, olası sonuçları açısından, 12 yıl önce 1999 yılında aynı gün gerçekleşen ve ülkemizin yaşadığı en büyük afetlerden biri olan Gölcük Depreminden daha yıkıcı etkilere, daha büyük kayıplara, acılara neden olabilecek bir niteliğe sahiptir.

Kararname ile sınırları tüm Türkiye olan, merkezi konumda bir "Belediye" ya da ikinci bir "TOKİ" olmaya niyetlenen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, tanımlanan yetkilere yönelik yeni düzeltmeler yapılmaması durumunda, sınır tanımayan yetkileriyle kısa sürede kontrol edilemez bir İmar Krallığı`na dönüşebilecektir.

Planlamanın, kontrollü, denetimli ve ruhsatlı yapılaşmanın dışlanmasının yanı sıra, ülkemizin rant baskısı altında direnen doğal ve kültürel değerlerinin de gözden çıkarılması anlamına gelen düzenlemeler, hiç zaman kaybetmeden geri alınmalıdır.

Başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na tanımlanan yetkiler olmak üzere, ülkemizde planlama, imar ve kentleşme alanında tanımlanmış olan kuralların ve yetkilerin tamamının Kentleşme Şurası ve KENTGES kararları dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi, TBMM çatısı altında, en geniş katılım olanakları yaratılarak tartışılması sağlanmalıdır. Aksi durumda, başta kentlerimiz olmak üzere tüm yerleşmelerimizde önemli riskler ortaya çıkarken, korunması gereken doğal ve kültürel değerlerimizde ise geri dönülmesi olanaksız kayıplar yaşanabilecektir.     

   

 

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI YÖNETİM KURULU

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>