KAÇAK YAPI İNŞAATLARI DURDURULMALI
BASIN AÇIKLAMALARI
Son günlerde, yerel seçimlerin bütün yoğunluğuyla gündemi belirlediği bir dönemde, başta İstanbul’da ve orman alanlarının bulunduğu kıyı bölgelerinde olmak üzere, kentlerimizde ölçüsüz bir kaçak yapılaşma faaliyeti başlamış bulunmaktadır. Belediyelerin yönetimine talip olan adayların bir çoğunun kaçak yapılaşmayı önlemek ve durdurmak anlamında karalı bir söylem geliştirmediği bu dönemde, 28 Mart’ta yapılacak seçimlerde yeniden aday olan Belediye başkanlarımızın çoğunluğu da, kaçak yapılaşmayı yalnızca izlemekle yetiniyor görünmektedirler. Anayasamıza göre, kentlerimizin planlı gelişmelerine yönelik faaliyetlerin içinde aktif görev alan bir meslek grubu olarak, telafisi güç kaçak yapılaşmayı kaygıyla değerlendirmekteyiz.
Seçimler öncesinde bu duruma karşı etkili önlemlerin alınamıyor olması, ilgili meslek topluluğu olarak Şehir Plancıları Odasını bir çok temel konu hakkında düşündürtmekle birlikte, özelde iki konunun önemle kamuoyunun dikkatine sunulması gerekliliğini ortaya çıkartmıştır.
1. Öncelikle, Meclisin ve kamuoyunun gündeminde olan Yerel Yönetim Reformu Tasarısının kaçak yapılaşmanın denetim altına alınması boyutuyla yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Kamu arsalarının ve kamusal alanların kaçak yapı sahiplerine satışı yolu ile gelir elde etmek ya da dönüşüm projeleri adı altında yasa dışı yapıları yasal hale getirmek biçimindeki imar aflarına yönelik düzenlemeler, gündeme getirilmemelidir. Aksi durumda, seçim öncesi sıkça görüldüğü üzere kaçak yapıların özendirilmesine neden olunmaktadır.
Sayıları 3200’den fazla olan ve 2 bin ile 12 milyon arasındaki nüfus büyüklüklerine hizmet vermek üzere kurulmuş bulunan belediyelerimiz, 1930’lu yıllardan günümüze kadar ne yazık ki yeterince kurumsallaşamamışlardır. Belediyelerimizin yasal olarak yürütmekle görevli oldukları konularda, çoğu kez aşırı yetkili belediye başkanlarımızın, denetimden uzak siyasal ve kişisel tercihleri belirleyici olabilmektedir. Belediyelerimizin bu biçimiyle siyasallaşan yapıları ve başkanların kişisel seçimleriyle biçimlenen kararlar, kaçak yapılaşma gibi niteliği, önlemleri ve çözümleri çok net konularda dahi, kamu yararının gözetildiği teknik hizmetlerin, gerektiği gibi yerine getirilememesine yol açmaktadır. Seçim öncesi dönemde belediyelerimizin kaçak yapılaşmaya karşı etkili önlemler alamıyor olmasının altında temelde, bu yaklaşım ve kurumsallaşamamış siyasi tercihlerin yatıyor olduğu görülmektedir. Bu nedenle, gündemdeki Yerel Yönetim Reformu Tasarısının, bu gibi siyasallaşma ve kurumsallaşma sorunlarını çözebilecek bir derinlikte kurgulanması gerekmektedir.
2. Diğer taraftan, Yerel Yönetim Reformu ile belediyelerimizin kurumsal yapılarının güçlendirilmesi de tek başına yeterli olmayacaktır. Bununla paralel olarak imar mevzuatında da köklü bir reform yapmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Başta, kaçak yapıların önlenmesine yönelik mekanizmalar, yaptırımlar getirmeyen 3194 Sayılı İmar Kanunu ve yönetmelikleri olmak üzere, diğer ilgili yasaların da kapsamlı bir biçimde yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
3194 Sayılı İmar Kanununun 31 ve 32. maddeleri kaçak yapılarla ilgili düzenlemeleri içermekle birlikte, bir çok eksikliği-çelişkiyi ve çözümsüzlüğü de barındırması açısından yeniden ele alınması gereken bir nitelik sunmaktadır.
Kanunun 31. maddesi, “kullanma izni almayan yapıların, kullanma izni alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden yararlanamayacağı” hükmünü getirmektedir. Kanun hükmünün büyük şehirlerimizde uygulanması da, uygulanmaması da sorunlar yaratmaktadır. Bu çelişki şöyle ortaya koyulabilir: Kentlerimizin yapılaşmış alanlarında “kullanma izni” almadan yapılaşma oranının % 70’lere yaklaştığı düşünülürse, yasa dışı yapılaşmış bu alanlarda yasal olarak bir gereklilik olan elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinin sunulmaması, kaçak yapılaşmayı önleyici bir yaptırım olmaktan çok, bu bölgelerde yaşayan insanların sağlık sorunlarıyla yüz yüze gelmesine yol açabilecektir. Bu durumun da kent ve çevre sağlığı, kamu güvenliği ve yararı ile çelişen nitelikleri olduğu açıktır. Bu nedenle, kaçak yapılaşmayı önlemenin yolu, kaçak yapılarda yaşamaya zorunlu olan insanların kamu hizmetlerinden mahrum bırakılması ve tecrit edilmesi değildir. Yaptırımlar, kaçak yapıları yapanlara ve yaptıranlara uygulanmalıdır. Diğer taraftan, Kanunun 31. maddesi ile getirilen bu düzenleme, “kullanma izni” almayan yapıların belirli bir zaman içinde kullanma izinlerini alabileceğini de öngörerek kendi içinde çelişmektedir. Bu durumda, kurallar yapım aşamasından itibaren uygulanamamakta ve sonradan imar aflarıyla kaçak yapılara kullanma izni verilmesi yoluna gidilmektedir. Görüldüğü üzere, kaçak yapılaşmayı çözümlemeye yönelik söz konusu yasal düzenlemeler, yapımına kaçak olarak başlanan yapıların kısa bir süre içinde yasal hale getirilebilmesini olanaklı kılması nedeniyle, ilginç ve acilen giderilmesi gereken bir çelişki oluşturmakta, İmar Kanunundaki kaçak yapılaşmaya prim tanıyan düzenlemelerin acilen gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Kaçak yapılaşmaya karşı yerel yönetimlerin görevlerini etkili bir biçimde yapamıyor olmasına yol açan kanun hükümlerinden bir diğeri de İmar Kanununun 32. maddesidir. Bu kanun maddesi, kaçak yapının bir ay içerisinde ruhsat alarak ya da eksiklikleri giderilmek suretiyle işlevini sürdürmesine olanak tanımakta, yasa dışı yapıyı yapan ve yaptırana ciddi yaptırım ve ceza mekanizmaları tanımlamamakta ve kaçak yapının çok kısa sürede küçük değişikliklerle kullanılmasına olanak tanımaktadır. Kaçak yapının tespitinden itibaren bir ay boyunca kurumların yasal olarak hiçbir işlem yapamıyor olmaları nedeniyle, özellikle seçim dönemlerinde, teknolojik olanaklar da kullanılarak kaçak yapılarda birkaç kat daha yapılmakta ve yine seçim dönemlerinde uzayabilen (!) bir aylık sürenin sonunda kaçak çok katlı yapılar kısmen kullanılmaya bile başlanmaktadır. Açıkça anlaşılabileceği üzere, İmar Kanunundaki boşluklar kaçak yapı sahiplerine fiili durum yaratma olanağı vermekte ve kaçak yapılaşmayı dolaylı olarak özendirmektedir.
Öte yandan, bu yasal hükümler kentlerimizin planlı bir biçimde gelişmesini koşul olarak koyan Anayasa hükümleriyle de açık biçimde çelişmektedir. Kaçak yapıların böylesi bir süreç ve dolaylı ya da dolaysız af yasaları ile yasallaşabiliyor olması, bir yandan kentlerimizde önemli baskı ve spekülasyon süreçlerini tetiklemekte, bir yandan kaçak yapılaşmayı özendirmekte, diğer yandan da, planlamayı işlevsizleştirerek, mevcut yasa dışı durumun meşrulaştırılması sürecine indirgemektedir.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca hazırlanarak kurumların görüşlerine sunulan İmar ve Şehirleşme Kanunu Tasarısı ve kaçak yapıların yasallaşmasına yol açacak unsurlar içeren Kentsel Dönüşüm Yasa Tasarısı Taslakları ile, yine kamuoyunun gündeminde bulunan Yerel Yönetim Reform Tasarısının; yukarıda vurgulanan sorun ve hassasiyetler göz önünde bulundurularak, bütüncül bir anlayışla ve kaçak yapılaşma ile ilgili düzenlemeleri de af mantığına oturtmaksızın gerçekleştirebilecek biçimde yeniden ele alınmaları kaçınılmaz görünmektedir.
Bunlara ek olarak, kentlerimizin plansız ve sağlıksız yapılaşmasına son verilebilmesi anlamında, en temel gereksinim olan barınma hakkını kullanan kent yoksullarıyla, gecekondu ve kaçak yapıyı rant aracı olarak gören ve kullanan çevrelerin ayırt edilmesi, toplumsal olarak da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, kaçak yapılarla ilgili tüm yasal düzenlemelerin bu ayrımın farkına varabilecek yaptırımlar tanımlaması, meslek topluluğumuz ve sorumluluk duygusu taşıyan kamuoyu tarafından beklenmektedir.
Kaçak yapılaşmaya karşı, en kısa sürede alınacak en önemli önlem; kentlerimizin ve kamu kaynaklarının talan edilmesine yol açan bu aymazlığa karşı vatandaşlarımızın duyarlılığı ve bilincidir. TMMOB Şehir Plancıları Odası bu duyarlılık ve bilincin geliştirilebilmesi için, kamuoyunun aydınlatılması anlamında üstlendiği görevi, seçim dönemlerinde her zaman olduğu kararlılıkta sürdürecektir. Kaçak yapı inşaatlarına rastlayan vatandaşlarımızın da aynı bilinç ve kararlılıkla, mücavir alan sınırları içerisinde belediyelere, dışında da valiliklere bilgi vermesi, şikayetçi olması ve yapılan işlemlerin kent ve kamu adına takipçisi olması, seçim dönemlerinde yoğunlaşan kaçak yapı fırsatçılığına karşı en etkili yöntem olacaktır. Şehir Plancıları Odası, vatandaşlarımızın aydınlatılmasından, kamuoyunun bilgilendirilmesine, yasa dışı işlemlerin izlenmesinden kamu adına denetlenmesine kadar üstlendiği her sorumluluğu yerine getirme bilinç ve kararlılığındadır.
Kamuoyunun bilgilerine sunarız.
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI
YÖNETİM KURULU
Seçimler öncesinde bu duruma karşı etkili önlemlerin alınamıyor olması, ilgili meslek topluluğu olarak Şehir Plancıları Odasını bir çok temel konu hakkında düşündürtmekle birlikte, özelde iki konunun önemle kamuoyunun dikkatine sunulması gerekliliğini ortaya çıkartmıştır.
1. Öncelikle, Meclisin ve kamuoyunun gündeminde olan Yerel Yönetim Reformu Tasarısının kaçak yapılaşmanın denetim altına alınması boyutuyla yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Kamu arsalarının ve kamusal alanların kaçak yapı sahiplerine satışı yolu ile gelir elde etmek ya da dönüşüm projeleri adı altında yasa dışı yapıları yasal hale getirmek biçimindeki imar aflarına yönelik düzenlemeler, gündeme getirilmemelidir. Aksi durumda, seçim öncesi sıkça görüldüğü üzere kaçak yapıların özendirilmesine neden olunmaktadır.
Sayıları 3200’den fazla olan ve 2 bin ile 12 milyon arasındaki nüfus büyüklüklerine hizmet vermek üzere kurulmuş bulunan belediyelerimiz, 1930’lu yıllardan günümüze kadar ne yazık ki yeterince kurumsallaşamamışlardır. Belediyelerimizin yasal olarak yürütmekle görevli oldukları konularda, çoğu kez aşırı yetkili belediye başkanlarımızın, denetimden uzak siyasal ve kişisel tercihleri belirleyici olabilmektedir. Belediyelerimizin bu biçimiyle siyasallaşan yapıları ve başkanların kişisel seçimleriyle biçimlenen kararlar, kaçak yapılaşma gibi niteliği, önlemleri ve çözümleri çok net konularda dahi, kamu yararının gözetildiği teknik hizmetlerin, gerektiği gibi yerine getirilememesine yol açmaktadır. Seçim öncesi dönemde belediyelerimizin kaçak yapılaşmaya karşı etkili önlemler alamıyor olmasının altında temelde, bu yaklaşım ve kurumsallaşamamış siyasi tercihlerin yatıyor olduğu görülmektedir. Bu nedenle, gündemdeki Yerel Yönetim Reformu Tasarısının, bu gibi siyasallaşma ve kurumsallaşma sorunlarını çözebilecek bir derinlikte kurgulanması gerekmektedir.
2. Diğer taraftan, Yerel Yönetim Reformu ile belediyelerimizin kurumsal yapılarının güçlendirilmesi de tek başına yeterli olmayacaktır. Bununla paralel olarak imar mevzuatında da köklü bir reform yapmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Başta, kaçak yapıların önlenmesine yönelik mekanizmalar, yaptırımlar getirmeyen 3194 Sayılı İmar Kanunu ve yönetmelikleri olmak üzere, diğer ilgili yasaların da kapsamlı bir biçimde yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
3194 Sayılı İmar Kanununun 31 ve 32. maddeleri kaçak yapılarla ilgili düzenlemeleri içermekle birlikte, bir çok eksikliği-çelişkiyi ve çözümsüzlüğü de barındırması açısından yeniden ele alınması gereken bir nitelik sunmaktadır.
Kanunun 31. maddesi, “kullanma izni almayan yapıların, kullanma izni alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden yararlanamayacağı” hükmünü getirmektedir. Kanun hükmünün büyük şehirlerimizde uygulanması da, uygulanmaması da sorunlar yaratmaktadır. Bu çelişki şöyle ortaya koyulabilir: Kentlerimizin yapılaşmış alanlarında “kullanma izni” almadan yapılaşma oranının % 70’lere yaklaştığı düşünülürse, yasa dışı yapılaşmış bu alanlarda yasal olarak bir gereklilik olan elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinin sunulmaması, kaçak yapılaşmayı önleyici bir yaptırım olmaktan çok, bu bölgelerde yaşayan insanların sağlık sorunlarıyla yüz yüze gelmesine yol açabilecektir. Bu durumun da kent ve çevre sağlığı, kamu güvenliği ve yararı ile çelişen nitelikleri olduğu açıktır. Bu nedenle, kaçak yapılaşmayı önlemenin yolu, kaçak yapılarda yaşamaya zorunlu olan insanların kamu hizmetlerinden mahrum bırakılması ve tecrit edilmesi değildir. Yaptırımlar, kaçak yapıları yapanlara ve yaptıranlara uygulanmalıdır. Diğer taraftan, Kanunun 31. maddesi ile getirilen bu düzenleme, “kullanma izni” almayan yapıların belirli bir zaman içinde kullanma izinlerini alabileceğini de öngörerek kendi içinde çelişmektedir. Bu durumda, kurallar yapım aşamasından itibaren uygulanamamakta ve sonradan imar aflarıyla kaçak yapılara kullanma izni verilmesi yoluna gidilmektedir. Görüldüğü üzere, kaçak yapılaşmayı çözümlemeye yönelik söz konusu yasal düzenlemeler, yapımına kaçak olarak başlanan yapıların kısa bir süre içinde yasal hale getirilebilmesini olanaklı kılması nedeniyle, ilginç ve acilen giderilmesi gereken bir çelişki oluşturmakta, İmar Kanunundaki kaçak yapılaşmaya prim tanıyan düzenlemelerin acilen gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Kaçak yapılaşmaya karşı yerel yönetimlerin görevlerini etkili bir biçimde yapamıyor olmasına yol açan kanun hükümlerinden bir diğeri de İmar Kanununun 32. maddesidir. Bu kanun maddesi, kaçak yapının bir ay içerisinde ruhsat alarak ya da eksiklikleri giderilmek suretiyle işlevini sürdürmesine olanak tanımakta, yasa dışı yapıyı yapan ve yaptırana ciddi yaptırım ve ceza mekanizmaları tanımlamamakta ve kaçak yapının çok kısa sürede küçük değişikliklerle kullanılmasına olanak tanımaktadır. Kaçak yapının tespitinden itibaren bir ay boyunca kurumların yasal olarak hiçbir işlem yapamıyor olmaları nedeniyle, özellikle seçim dönemlerinde, teknolojik olanaklar da kullanılarak kaçak yapılarda birkaç kat daha yapılmakta ve yine seçim dönemlerinde uzayabilen (!) bir aylık sürenin sonunda kaçak çok katlı yapılar kısmen kullanılmaya bile başlanmaktadır. Açıkça anlaşılabileceği üzere, İmar Kanunundaki boşluklar kaçak yapı sahiplerine fiili durum yaratma olanağı vermekte ve kaçak yapılaşmayı dolaylı olarak özendirmektedir.
Öte yandan, bu yasal hükümler kentlerimizin planlı bir biçimde gelişmesini koşul olarak koyan Anayasa hükümleriyle de açık biçimde çelişmektedir. Kaçak yapıların böylesi bir süreç ve dolaylı ya da dolaysız af yasaları ile yasallaşabiliyor olması, bir yandan kentlerimizde önemli baskı ve spekülasyon süreçlerini tetiklemekte, bir yandan kaçak yapılaşmayı özendirmekte, diğer yandan da, planlamayı işlevsizleştirerek, mevcut yasa dışı durumun meşrulaştırılması sürecine indirgemektedir.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca hazırlanarak kurumların görüşlerine sunulan İmar ve Şehirleşme Kanunu Tasarısı ve kaçak yapıların yasallaşmasına yol açacak unsurlar içeren Kentsel Dönüşüm Yasa Tasarısı Taslakları ile, yine kamuoyunun gündeminde bulunan Yerel Yönetim Reform Tasarısının; yukarıda vurgulanan sorun ve hassasiyetler göz önünde bulundurularak, bütüncül bir anlayışla ve kaçak yapılaşma ile ilgili düzenlemeleri de af mantığına oturtmaksızın gerçekleştirebilecek biçimde yeniden ele alınmaları kaçınılmaz görünmektedir.
Bunlara ek olarak, kentlerimizin plansız ve sağlıksız yapılaşmasına son verilebilmesi anlamında, en temel gereksinim olan barınma hakkını kullanan kent yoksullarıyla, gecekondu ve kaçak yapıyı rant aracı olarak gören ve kullanan çevrelerin ayırt edilmesi, toplumsal olarak da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, kaçak yapılarla ilgili tüm yasal düzenlemelerin bu ayrımın farkına varabilecek yaptırımlar tanımlaması, meslek topluluğumuz ve sorumluluk duygusu taşıyan kamuoyu tarafından beklenmektedir.
Kaçak yapılaşmaya karşı, en kısa sürede alınacak en önemli önlem; kentlerimizin ve kamu kaynaklarının talan edilmesine yol açan bu aymazlığa karşı vatandaşlarımızın duyarlılığı ve bilincidir. TMMOB Şehir Plancıları Odası bu duyarlılık ve bilincin geliştirilebilmesi için, kamuoyunun aydınlatılması anlamında üstlendiği görevi, seçim dönemlerinde her zaman olduğu kararlılıkta sürdürecektir. Kaçak yapı inşaatlarına rastlayan vatandaşlarımızın da aynı bilinç ve kararlılıkla, mücavir alan sınırları içerisinde belediyelere, dışında da valiliklere bilgi vermesi, şikayetçi olması ve yapılan işlemlerin kent ve kamu adına takipçisi olması, seçim dönemlerinde yoğunlaşan kaçak yapı fırsatçılığına karşı en etkili yöntem olacaktır. Şehir Plancıları Odası, vatandaşlarımızın aydınlatılmasından, kamuoyunun bilgilendirilmesine, yasa dışı işlemlerin izlenmesinden kamu adına denetlenmesine kadar üstlendiği her sorumluluğu yerine getirme bilinç ve kararlılığındadır.
Kamuoyunun bilgilerine sunarız.
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI
YÖNETİM KURULU