Ankara, 22 Temmuz 2010
BASINA VE KAMUOYUNA
KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDAKİ 6001 SAYILI KANUNLA YARATILACAK OLAN KANUNSUZLUKLAR
13 Temmuz 2010 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6001 Sayılı "KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN" sadece anılan teşkilata ilişkin düzenlemeleri değil, 3194 sayılı İmar Kanununa, 5393 sayılı Belediye Kanununa ve 6831 Sayılı Orman Kanunu'na da aykırı düzenlemeleri içermektedir.
Kanunun en dikkate değer yönü, bu kanunla "Erişme Kontrollü Yol"lara ilişkin yapılan düzenlemelerdir. Yapılan düzenleme sonucunda Kanunun 15. maddesi uyarınca, belediye sınırları içi de dâhil olmak üzere Genel Müdürlükçe uygun bulunan "mevcut" karayolları erişme kontrollü hale getirilebilecek, bu yolların işletme hakları özel sektöre devredilebilecek ve yollardan geçiş ücretli hale getirilebilecektir.
Aslen kamulaştırılarak açılması gereken karayollarının, özellikle kent geçişi ve çevre yolu niteliğindeki bölümleri, bazı kentlerimizde hukuka aykırı biçimde İmar Kanununun 18. maddesi hükümlerinden yararlanılarak, o kent sakinlerinden bedelsiz olarak yollar için terk ettirilen düzenleme ortaklık payları ile oluşturulmuştur. Kamulaştırma masraflarından kaçınan Karayolları Genel Müdürlüğü, 6001 Sayılı kanunda bu hukuksuz alışkanlığını kurala dönüştürmek istemektedir.
Kanunun19 maddesinde yapılan düzenlemede "kesinleşmiş güzergâh planlarındaki karayolları, 3194 sayılı Kanunun 18 inci maddesi hükümleri dâhilinde oluşturulacak düzenleme ortaklık payları hesabına dâhil edilir" denilerek, taşınmaz sahiplerinden bedelsiz olarak alınmış ve alınacak olan yollardan karayollarının oluşturulması ve vatandaşların bedelsiz terk ettikleri bu yollardan bedel ödeyerek geçebilmeleri yasa düzenlemesi haline getirilmiştir.
Erişme kontrolü uygulanan karayollarına bitişik taşınmaz sahipleri ile kiracıları veya kullananların arazilerinden erişme kontrolü uygulanan karayoluna doğrudan giriş ve çıkış haklarının bulunmadığı açık ifadesini kanunun 17. maddesinde bulmaktadır. Mülkiyet hakkının bütünleri olan o gayrı menkule erişim konusunda; hak sahiplerinin ulaşımları, toplayıcı yol yapılarak veya herhangi bir şekilde sağlanır hükmü 16. maddede düzenlenirken, aynı zamanda da olası tazminat davalarının da önünün kapatılması yoluna gidilmektedir.
Ülkemizde yol boyu yerleşme geleneği nedeniyle, kırsal ve kentsel yerleşimlerimizin neredeyse tamamının ortasında karayolu geçtiği gerçeğiyle karşılaşılmaktadır. Kuşkusuz kentlerin ortasından geçmekte olan karayollarının bölgede yaratmakta olduğu can, mal ve trafik güvenliği sorunları hepimizce bilinmektedir. Bu noktada yapılması gerekenin bu yollarda trafik hızını pratikte arttıracak, daha sonra da bu hızı yasallaştırmak zorunda kalacak uygulamalar olmadığı da bir başka gerçektir. Yapılan duble yol uygulamalarının özel sektöre devri yoluyla kullanıcılara ücretlendirilmesi dahiyane fikrinin sonucu olan "Erişme Kontrollü Yol" uygulaması bir çok kentin ekonomik anlamda çöküşünü de beraberinde getirecek, sonuçları önceden düşünülmemiş bir uygulamadır.
Bilindiği üzere, yol boyu yerleşim aslında yol boyu ticari faaliyetler anlamında olup, birçok küçük yerleşim biriminin bu faaliyetler yoluyla elde ettiği getiri, neredeyse temel gündelik ekonomik faaliyet anlamındadır. Karayoluna cepheli ve erişilebilirliği yüksek olduğu için rantı da yüksek olan bu bölgelerin karayoluna erişiminin engellenmesi ile birlikte aşırı bir değer kaybının yanı sıra o yerleşimin gündelik temel ekonomik faaliyetlerinin tüm getirisinden de yoksun bırakılması sonucu doğacaktır. Üstelik bu mal sahipleri kendi terk ettikleri yolları ücreti karşılığı kullanırken gördükleri zararların tazmini amacıyla yasal yollara da 16. madde hükmü nedeniyle başvuramayacaklardır.
Çok ciddi, tartışmalara neden olacak 6001 sayılı kanunun sosyal ve ekonomik hayat üzerinde beklenen olumsuz etkilerinin yanı sıra bu gelişmelere yerel bazda karşı koyabilecek tek kurum olan belediyeleri de mevcut yasaları hiçe sayarak devre dışı bırakmaktadır. Kanunun 19. Maddesinde; karayolu güzergâh tespitlerinin Genel Müdürlükçe yapılacağını ve içinden karayolu geçen belediyelerin, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen ve kesinleştirilen güzergahları 60 gün içinde imar planlarına işlemesini zorunlu hale getirmektedir.
Odamız üyelerinin asli işleri arasında yer alan ve karayolu güzergahlarının planlara işlenmesi için gerekli olan "imar planı revizyonu" işleri, belediyelerce yaptırılması açısından Kamu İhale Kanununa, yapım ve onay açısından İmar Kanununa ve Belediye Kanununa tabidir. Belirlenen "60" gün süre, sadece ihale işlemleri açısından dahi bakılsa yetersiz bir süre olup, anılan güzergâh tespitlerinde Karayolları Genel Müdürlüğünün planlamanın temel kriterlerinden yoksun karar alma süreçlerinin de adeta itirafı niteliğindedir.
Kanunda, belirtilen süre sonunda revizyonun yapılamamış olması durumuna da açıklık getirilmektedir. Revizyon imar planı çalışmasının ilgili idarece belirlenen sürede yapılmaması durumunda; kesinleşen karayolu güzergâh planlarının Genel Müdürlükçe imar planlarına işlenmesi, karayolu güzergâhlarının işlendiği imar planlarının Bakan tarafından resen onaylanması öngörülmüştür. Kanunun 19'ncu maddesinde yer alan bu düzenlemeyi kaleme alanların, İmar Kanunu ve ilgili mevzuat konusunda hiçbir fikrinin olmadı son derece açıktır.
İmar planlarının doğası gereği sadece ülkemizde değil tüm dünyada yapım ve uygulamasının tek tarafı, ilgili bir ya da birkaç idare değildir. Yani onayladım demekle onaylanmazlar. İmar planları onaylanınca askıya çıkarlar. Onları bir de o değişiklikten etkilenecek taraf olan halk inceler, itirazlar varsa yapılır, gerekli düzeltmeler yapılır ve bu sürecin sonunda, yani halkın da onayı ile yürürlülük kazanırlar. Bu Kanunla, 3194 sayılı Kanun gereği olan 30 günlük askı süresi yaşanmadan, itirazsız kesinleşebilen, yani dayatılan yeni bir tür imar plan mantığı ile karşılaşıyoruz.
Nitekim Kanunun 18. maddesinde "Erişme kontrolü uygulanan karayolu sınırları içinde Genel Müdürlüğün izniyle kurulacak tesisler ve eklentileri mimarî, statik, tesisat ve her türlü fennî mesuliyeti Genel Müdürlükte olmak kaydıyla 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen yapı ruhsatiyesine tâbi değildir." Hükmü de İmar Kanununu devre dışında bırakan kararlara bir diğer örnektir. Söz konusu tesislerin gelir getirici işletmeler olacağı da aynı hükmün devamında açıkça ortaya konmaktadır. " Bu tesislerin işletilmesi ile ilgili resmi makamlarca verilecek izin, ruhsat ve lisanslar bakımından, ilgili tesislerin kesinleşmiş karayolu güzergâh planlarına işlenmesi yeterli olup, ayrıca imar planına işlenme şartı aranmaz." Bir başka deyişle ülkemizde İmar Kanununun sadece canının istediği hükümlerinden yararlanacak Karayolları Cumhuriyeti ilan edilmiş durumdadır.
Erişme kontrollü yollarda Genel Müdürlük güzergah tespitlerine bile "işletmeciler" ile birlikte karar verirken, o yolu kendi mülkünden terk edenlerin görüş ve önerilerini almaya gerek duymamaktadır. Yol boyu ticarethane işletmecileri bin türlü denetim ve ruhsat peşinden koşarken Erişme kontrolü uygulanan yollarda yapılacak yol boyu konaklama ve ticaret tesisleri için ne inşaat, ne de işletme ruhsatı gerekmemekte. Erişme kontrolü uygulanan yollar adeta Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında, uzayda bir yerde, Karayolları Genel Müdürlüğünün krallığı olarak isletmecileri ile mutlu mesut yaşadıkları bir masal ülkesi niteliğinde düşlenmektedir.
Nitekim karayollarının yapımı sırasında karşılaşılacak kamulaştırmalar yerine yapılacak trampa işlemlerinde kullanılmak üzere Karayolunun içinden geçtiği il ve ilçe merkezlerinde, köy ve belde sınırları içinde kalan hazineye ait ve devletin hüküm ve tasarrufunda olan alanları Genel müdürlük adına devir ve temlik işleminin yapılmasını da 23. madde ile karara bağlamakla kalmayıp, "kamu yararına işlem" olarak adlandırdığı bu devir işlemi sonrasında "gerektiğinde arazi düzenlemesi yapmaya veya yaptırmaya" ve düzenleme sonrası şahıs ve şirketlere satış konusunda da kendisini yetkili kılmış durumdadır. Fransızların Demiryolu şirketleri eli ile aldıkları tavizleri; yani kapitülasyonlar dönemini anımsatan düzenlemeler bu kadarla da kalmıyor.
Kanunun 13. maddesi ile; 6831 sayılı Orman Kanununun 17. maddesine de değişiklik getiriliyor. Bu değişiklik karayolları ile mi ilgili? Kiminle ilgisiz ki; ""Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, altyapı, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesislerinin; baraj, gölet, sokak hayvanları bakımevi ve mezarlıkların; Devlete ait sağlık, eğitim ve spor tesislerinin ve bunlarla ilgili her türlü yer ve binanın Devlet ormanları üzerinde bulunması veya yapılmasında kamu yararı ve zaruret olması halinde, gerçek ve tüzel kişilere bedeli mukabilinde Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilir." Yani devlet ormanları üzerinde bedeli mukabilinde gerçek ve tüzel kişilere ticaret, konut ve turizm faaliyetleri dışında ormanlar satılabilir. "Kamu yararı ve zaruret olması halinde" lafına da çok takılmaya gerek yok. Kamu tüzel kişiliği dışında gerçek ve tüzel kişilere satış yapılmasının zaten neresinde gerçek anlamıyla kamu yararı olabilir ki? Ancak Hükümet açısından bir "zaruret" olduğu ilgisiz bir kanunun peşine böyle bir hükmün takılmış olduğundan açıkça bellidir.
Turizm alanlarına ilişkin yukarıda sözü edilen paragrafta getirilemeyen değişiklik, aynı madde kapsamında kırsal alanlardaki hazine ve devletin hüküm ve tasarrufundaki topraklarda var olan turizm kullanımına tahsisli alanlara ilişkin izinlerde daha önce verilmeyen "tadilat, tür, kapasite sınıf değişikliği izinleri dâhil olmak üzere" izin verilmesinin yanı sıra, "izin sahibi lehine bu Kanunun 115 inci maddesine göre irtifak hakkı tesis edilebilir." hükmü de düzenlenmiştir. Bir başka deyişle, izin ne kelime, artık buraların çocuklarına miras kalabilecek biçimde tasarruf haklarını da sana Karayolları Kuruluş Kanununu çıkarırken verdim, bu iyiliğimi sakın unutma denilmektedir.
Bu noktada, iyiliklere kocaman bir teşekkürün de Ankara Büyükşehir Belediyesince yapılması gerektiği 6001 sayılı Kanunun 40. maddesinde görülmektedir. Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevlerine 40. madde ile getirilen geçici madde düzenlemesi ile; Ankara Büyükşehir Belediyesi gibi belediyelerin yüzüne gözüne bulaştırmış olduğu, ve gerek belediyenin borçlar konusundaki sicili ve gerekse yapımda çıkan sorunlar nedeniyle kredi de alamadığı Ankara Metrosu gibi metro çalışmalarının Ulaştırma Bakanlığı tarafından devralınarak bitirilebilmesinin önü açılmıştır.
Sonuç olarak 6001 sayılı "Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun" son dönemde hükümetçe benimsenmiş olan "kanun yapma tekniği" uyarınca; mevcut hukuk sisteminin bütünlüğü göz ardı edilerek, aynı alanda geçerli yasalarla belirlenmiş hükümleri ortadan kaldırarak, eşitsizlikler ve ayrıcalıklar yaratmayı hedefleyen, kamu yararı ilkelerini gözetmeksizin, genel hukukun gerekleri ve kanunların sınırları ihlal edilerek hazırlanan yasalardan biri olarak ülke tarihindeki yerini alacaktır.
Değerli basınımız aracılığıyla kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.
TMMOB Şehir Plancıları Odası
Yönetim Kurulu