Etik İlkeler Özlük Hakları
BELEDİYE KANUNU’NUN 73. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİKLER YAPMAYI HEDEFLEYEN KANUN TASARISI BAŞTAN SONA BİR HUKUK SKANDALI, KEYFİLİK VE OTORİTERLİK DENEMESİ VE DÖNÜŞÜM PROJELERİNE BOYUN EĞMEYEN VATANDAŞI EZME GİRİŞİMİDİR
GÜNDEM
Yayına Giriş Tarihi
2010-01-20
Güncellenme Zamanı
2010-01-26 18:14:19
Yayınlayan Birim
MERKEZ

BELEDİYE KANUNU‘NUN 73. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİKLER YAPMAYI HEDEFLEYEN KANUN TASARISI BAŞTAN SONA BİR HUKUK SKANDALI, KEYFİLİK VE OTORİTERLİK DENEMESİ VE DÖNÜŞÜM PROJELERİNE BOYUN EĞMEYEN VATANDAŞI EZME GİRİŞİMİDİR

Uzunca bir süredir mevcut iktidar tarafından uygulanan yasa, yönetmelik ve diğer düzenlemelerde sürekli değişiklikler yapılması alışkanlığı, 2005 yılında çıkartılan 5393 sayılı Belediye Kanunu‘nun 73. Maddesini değiştirmeyi hedefleyen Kanun teklifi ile yeni bir aşamaya ulaşmış bulunmaktadır.

 

Bu değişikliğe yönelik değerlendirme yapmadan önce, TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak, kamuoyu ile daha genel bir kaygımızı paylaşmayı gerekli görüyoruz. Mevcut iktidarın hukuki düzenlemelere ilişkin tavrı, hukuk sisteminin bir bütün olduğu gerçeğini tümüyle unutmuş durumdadır. Anayasa‘dan başlayıp, yasa, yönetmeliklere uzanan hiyerarşik yapılanmanın geri planında, bir tutarlılık kaygısı vardır. Ne yazık ki, mevcut iktidar gerek bu hiyerarşiyi, gerekse bütün bu sistemin taşıması gereken tutarlılığı her gün biraz daha tahrip eden bir anlayış içindedir. Belediye başkanlarının, TOKİ‘nin ya da Özelleştirme İdaresi‘nin proje bazlı sorunlarına yönelik yasa çıkaran ya da yasalar üzerinde değişiklikler yapan bu yaklaşım, hukuki düzenlemelerin genelliği ve herkese uygulanabilirliği ilkelerini çiğnemektedir. Karşılaşılan her sorun karşısında, yasalarla oynayıp değiştirmenin bir hukuk devletinde yeri olmamalıdır. Bu tür bir yaklaşım hukuk sisteminin güvenilirliğini de zedelemektedir.

 

Şu an Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu gündeminde olan ve TBMM Genel Kurulu‘na gelmesi beklenen 03.07.2005 tarih ve 5393 Sayılı Belediye Kanunu‘nun 73. Maddesini değiştirmeyi hedefleyen kanun teklifi, sözünü ettiğimiz sakıncaların ve taşıdığımız kaygıların tümünü içinde barındırmaktadır. Bu çerçevede TMMOB Şehir Plancıları Odası ilgili değişiklik teklifine yönelik aşağıdaki kaygılarını kamuoyu ile paylaşmaktadır;

 

  • Söz konusu değişiklik içerik açısından incelendiğinde; daha önce gündeme gelen ve bir türlü yasalaştırılamayan Kentsel Dönüşüm Yasa tasarısının önemli bazı maddelerini Belediye Kanununun içine yerleştirerek, belediyeler ve TOKİ‘nin bu alanda karşılaşmış olduğu bazı güçlükleri ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.

  • Kentsel Dönüşüm uygulamalarının yaratmış olduğu sorunları detaylı bir yasa tasarısı çerçevesinde ele almayı başaramayan iktidarın, anlaşılabilir nedenlerle, karşı karşıya kaldığı sorunları, Belediye Kanunu gibi önemli bir düzenlemenin içine sıkıştırarak, çözmeye çalışması, kendine ve yaptıklarının doğruluğuna güvenen bir iktidar anlayışından çok, bir gece yarısı operasyonunu hatırlatmaktadır. Belediye Kanunu kentsel dönüşüm sorunlarının çözüleceği zemin değildir.

  • Kentsel dönüşüm uygulamaları, yarattığı sorunlar ve mağduriyetler nedeniyle, kanayan bir yaraya dönüşmüştür. Kentlerin sorunlarını çözmekten çok, yeni sorunlar yaratan bu uygulama aşılmak isteniyorsa, bunun yolu Kentsel Dönüşüm Yasası‘nın, rant değil, toplum merkezli kaygılarla bir bütün olarak ele alınmasıdır.

  • Bu derece önemli bir düzenlemeyi konunun ilgili tarafları ile tartışmadan, kapalı kapılar ardında hazırlayan anlayış, başta Odamız olmak üzere, ilgili uzmanlık alanlarının bilgi birikimini de kullanmaktan kaçınmaktadır. İlgili düzenlemenin her satırı bu bilgi birikiminin eksikliğinin izlerini taşımaktadır. Bu nedenle, içerik yanında, biçim açısından da tasarı fahiş hatalarla doludur.

  • Yasa metinleri hangi durumlarda yasanın uygulanacağını söylemekle yükümlüdür. Tasarıda yer alan ‘üzerinde yapı olan veya olmayan, imarlı veya imarsız‘ gibi tanımlamalar, bir hukuk komedisi niteliğindedir. Bir alan ya imarlı ya da imarsızdır, ya üzerinde bir yapı vardır ya da yoktur. Üçüncü bir durumun olmadığı koşulda, bu düzenleme "istediğim her yerde istediğimi yaparım" demekte, keyfiliğini gözler önüne sermektedir.

  • Yasaya ‘üzerinde yapı olan veya olmayan, imarlı veya imarsız‘ ifadesi eklenerek imar mevzuatına, şehircilik ilke ve esaslarına aykırı bir biçimde belediye sınırları içindeki tüm alanlar, potansiyel kentsel dönüşüm alanı haline getirilmektedir. Böylelikle kentin her köşesi dönüşüm alanı ilan edilebilecek ve kentin istenilen bölgesi ya da parseli, mevcut sakinlerinden alınarak yüksek rant ödeyenlere terk edilir hale gelecektir.

  • "İmarsız" ifadesinin eklenmesiyle kentin çevresindeki alanlar, sağlıklı kentsel gelişme için bütünsel biçimde planlama yapılmadan önce, kentsel dönüşüme konu edilebilecektir. Bu değişiklikle kent çeperindeki neredeyse tüm boş alanların kentsel dönüşüm alanı ilan edildiği İstanbul, Ankara, İzmir vb gibi büyük kentlerdeki plansız tüm kentsel dönüşüm alanları yasallaştırılmış ve meşrulaştırılmış olacaktır.

  • Genel gerekçede, kanunun yasalaşmasından bugüne kadar gelinen süreçte, işleyişin gözlenmiş olduğu, işleyişi kolaylaştırmak amacıyla bu değişikliğin yapıldığı belirtilmektedir. Ancak bu gerekçeyle hazırlanan kanun değişikliği herhangi bir çözüm getirmediği gibi plansız alanlarda dönüşüm uygulaması yapmak gibi yeni karmaşalara ve şehircilik ilke ve esaslarını ihlal eden, bütüncül planlama yaklaşımını görmezden gelen bir anlayışı da beraberinde getirmektedir. Benzer gerekçelerle yürürlükte olan 5366 sayılı Yenileme Kanunu uygulamaları da işleyişte kolaylık sağlamamış, işleyişi karmaşık hale getirerek olanaksızlaştırmıştır.

  • Meclis arşivinde 24.05.2005 tarih, 991 sıra sayılı "Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonları Raporları" incelenecek olursa, kentsel dönüşüm konusundaki aynı düzenlemenin Belediye Kanunun bir maddesinde değişiklik olarak değil, daha önce bir Kanun Tasarısı olarak ele alındığı ancak imar mevzuatına aykırılığı ve kentlerde rant sağlamaya yönelik uygulamaların yolunu açacağı gibi gerekçelerle Komisyonca uygun bulunmadığı görülecektir. O dönemde komisyon Kanun Tasarısının kapsamını daraltarak sit alanlarıyla sınırlamış, komisyonun Genel Kurula sunduğu metin ise 5366 sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun" olarak kabul edilmiştir. Komisyonun raporunda kayıt altına alınan tüm olumsuzlukları barındıran söz konusu Kanun kapsamında günümüze kadar sonuçlanmış herhangi bir uygulama bulunmamaktadır. İmar ve Koruma mevzuatına rağmen yürürlüğe giren Kanun kapsamında ‘Yenileme Alanı‘ uygulamasına başlanan alanlarda ise İstanbul Sulukule örneğinde olduğu gibi geri dönüşü mümkün olmayan olumsuz sonuçlar bilinmektedir.

  • Çağdaş planlama yaklaşımı, plansız alanlarda noktasal ve parçacıl uygulamaları reddetmektedir. Bu tür uygulamalar, kentlerin stratejik planlama hedeflerini olumsuz yönde etkilemekte, kentsel alanlara büyük ve geri dönüşü olmayan zararlar vermektedir.

  • Çağdaş kent planlaması anlayışına uygun olarak kentin bütününün planlanması, bu projelerden etkilenenlerin ve genel olarak kentte yaşayanların konut haklarının korunması, bunun için de katılımcı karar alma süreçlerinin işletilmesi gerekmektedir. Ancak yasada yapılan bu değişiklikle, planla denetlenen kentsel dönüşüm, yerini keyfiliğe dayalı plansız kentsel dönüşüm uygulamalarına bırakmaktadır. Bu şekilde de kentte yaşayanların konut hakkı, proje ve kararlara katılma hakkı, anayasaya aykırı bir biçimde kısıtlanmaktadır. Bir anlamda belediyelerin her biri, TOKİ türü yetkilerle donatılmaktadır. Bu yetkilerin kullanımının nasıl denetleneceği ise meçhuldür.

  • Mevcut iktidarın otoriter ve keyfi anlayışı karşısında, kamu yararını savunanların sığındığı neredeyse tek merci bağımsız mahkemelerdir. Ne yazık ki mevcut düzenleme, kanımızca düzenleme alanının ötesine geçen bir cüretle, mahkemelerin bağımsızlığına gölge düşürecek sınırlamalar getirmektedir. Bilindiği gibi, bir idari kararın yürütmesinin durdurulmasının temel amacı ortaya çıkabilecek geri döndürülmesi mümkün olmayan zararların önüne geçmektir. Tasarı mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararları konusundaki yetkilerine de müdahale etmeyi amaçlamaktadır. Bu düzenleme, Anayasa‘ya ve hukuki düzenlemelerin ruhuna aykırıdır. Taslakta yer alan ‘idare mahkemeleri tarafından yürütmeyi durdurma veya iptal kararı verilebilmesi için, yapılan işlemin açıkça hukuka aykırı olması şarttır. Yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarının kanunun hangi maddelerine aykırılık sebebiyle verildiği açıkça belirtilmek zorundadır.‘ şeklindeki düzenlemesi, açıkça hukuk konusunda bir cehaleti de gözler önüne sermektedir. Yürütmeyi durdurma kararı zaten 2577 s. İdari Yargılama Usulü Kanunu‘na göre "telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması hallerinde verilmektedir. Bu iki şart bir arada aranırken söz konusu düzenleme sadece hukuka aykırılık şartını getirmekte ve mevcut düzenlemeyle çelişmektedir. Kaldı ki idare mahkemelerinin işleyişi bir usul kanunu olan 2577 s. Kanun ile düzenlenmişken bunun Belediye Kanunu‘nda gündeme getirilmesi kanun teklifinin ne kadar gelişigüzel hazırlanmış olduğunun da kanıtıdır. Aynı düzenleme idare mahkemeleri tarafından verilen kararların gerekçelendirilmesini de öngörmektedir ki bunun da Belediye Kanununda düzenlenmeye çalışılması açıkça abesle iştigaldir.

  • Tasarıda yapılan bir başka düzenlemede ‘kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında bulunan gayrimenkul sahipleri ve belediye tarafından açılan davalar, mahkemelerde öncelikli görüşülür ve karara bağlanır‘ denilmektedir. Bu önceliğin niçin bulunduğu da açık olmadığı gibi, hukuk sistemimizin işleyişine bir başka keyfi müdahale anlamına gelmektedir.

  • Kentsel dönüşüm alanı ilan edilen alanlarda, belediyelerle anlaşma sağlayamayan hak sahiplerine yönelik yapılan düzenleme iki açıdan sorunludur ve Anayasa‘ya aykırılık taşımaktadır. İlgili düzenlemede ‘Belediye ile anlaşma yapmayan ve/veya belediyece kamulaştırılmasına gerek duyulmayan gayrimenkullerin sahipleri proje alanının herhangi bir bölümünde parselasyon planı ile kendilerine ayrılan ada veya parsellerde imar haklarını kullanırlar‘ denilmektedir. Bu düzenlemenin yasalaşması durumunda, proje alanı ilan edilen bir alanda, belediyeler istedikleri durumda, alanın en merkezi yerlerindeki mülk sahiplerini herhangi bir kamulaştırma işlemi yapmadan, alanın ücra bir noktasında yer göstererek yerinden edebilecek, mülklerine el koyacaktır. Dahası, bu düzenlemenin hemen devamında, ‘Belediye tarafından kendilerine ayrı ada veya parselde yer verilen gayrimenkul sahipleri kamulaştırmasız el atma davası açamaz‘ biçiminde bir düzenleme yaparak, bu tür bir hukuksuzluk karşısında, hak sahibinin Anayasal hakkı olan hukuki süreçler aracılığı ile hakkını arama olanağını da ortadan kaldırmaktadır. Söz konusu düzenlemeyle Belediyeye acele kamulaştırma yetkisi verilmekte, kamulaştırma davalarının öncelikle görüşülmesi öngörülmekte ancak bu davalar devam ederken hak sahiplerine dava bile açamayacakları söylenmektedir. Otoriter rejimlere özgü bu düzenlemenin yasalaşması durumunda, yürütme organlarının uygulamaları karşısında, yurttaşı koruyan bir mekanizma kalmamış olacaktır.

  • Söz konusu düzenleme ile dönüşüm alanı sınırının kesinleşmesini müteakip bu alandaki tüm gayrimenkullerin tapu kaydına bu hususun şerh edileceği belirtilmekte ve her türlü tapu işleminin belediyenin iznine tabi olacağı öngörülmektedir. Ancak hiçbir şekilde dönüşüm alanı sınırının kesinleşmesinin ne şekilde olacağı düzenlenmemiştir. Belediyelerin dönüşüm alanı ilan etmesi ve bu işlemi onaylamasının ardından kesinleşecek olması halinde hak sahiplerinin açtığı muhtelif davalar devam ederken mülkiyet hakkının belki de yıllarca sınırlanması gündeme gelecektir.

  • Ayrıca kanun yapma tekniğinde hiçbir kurala uyulmadığı açıkça ortadır. Genel kural ve istisna ilişkisine, maddenin fıkra ve bent şeklindeki yapısına, madde numara ve kenar başlıklarına, konunun genelden ayrıntıya doğru giden maddelerle düzenlenmesine, maddelerin sistematiğine ve birbirleriyle bağlantısına, maddenin fazla uzun olmamasına ve istisnaların genel kuralı bozmayacak derecede fazla bulunmaması ilkelerine hiçbir şekilde uyulmadan hazırlanmış bir metin olduğu anlaşılmaktadır.

 

TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu olarak, söz konusu kanun tasarısının kentsel dönüşüm sorunu ötesinde bir öneme sahip olduğu gerçeğine kamuoyu ve basın yayın organlarının dikkatine sunuyoruz. Bu Tasarı mevcut iktidarın genelde olduğu gibi, kentlerde de, içine düşmüş olduğu, keyfi ve otoriter tavrın giderek derinleştiğini göstermektedir. Bu haliyle söz konusu tasarı, rant makinesi karşısında engel oluşturan her şeyi ezip geçmeyi hedefleyen bir anlayışın ürünüdür

 

Kamuoyunu ve ilgili tüm kesimleri, bu hukuksuzluk girişimini durdurma konusunda duyarlı olmaya davet ediyoruz. Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.

 


 

TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu

Kanun Tasarısı metni aşağıdaki linkte yer almaktadır.

 

 

TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>