Bugün bir kez daha doğa tahribatının ve yanlış yapılaşma koşullarının sebep olduğu ağır sonuçlar ile karşı karşıyayız!
Son günlerdeki şiddetli yağışlar sebebiyle oluşan sel İstanbul`da Küçükçekmece, Başakşehir ve Arnavutköy başta olmak üzere birçok bölgede olumsuz etkiler yaratmış can ve mal kaybına sebep olmuştur. Yıllardan beri iktidar tarafından üretilen hatalı kentleşme ve planlama politikaları bu olumsuz sonuçların altlığını hazırlamıştır. 2018 yılında yürürlüğe giren imar affıyla İstanbul ve diğer kentlerin afetler karşısındaki dirençsiz yapısı kalıcı hale getirilmiştir. Giderek derinleşen iklim krizleri kentlerdeki şiddetli ve düzensiz yağız rejimlerini giderek arttırmaktadır. Kent topraklarının yapılaşmaya ve betona teslim olması yağmur sularının yüzey akışına geçmesine ve böylelikle büyük felaketlere sebep olmaktadır. Taşkın sınırlarının gözetilmediği ve dere yataklarının daraltığı yüksek yoğunluklu yapılaşma koşulları bu alanları daha büyük afet risklerine maruz bırakmıştır.
İstanbul zaman içinde rant odaklı projelerin üssü haline gelmiştir!
İstanbul kent mekanında tüm mücadelelere rağmen doğayı tahrip eden rant odaklı projeler gerçekleştirilmeye devam edilmektedir. Geçmişe dayanan plansızlığın yanı sıra kamu eliyle yapılan planlarla yerleşim alanlarında muhtemel ve önlenebilir riskler meşrulaştırılmaktadır.
Kente ve kentlilere dair üretilen projeler kentin doğal afetlere karşı dayanıklılığını arttıracak bir anlayışla ele alınmalıdır!
İstanbul`un iklim dostu bir kent olması için plan ve projelerin rant odaklı değil doğa ve insan odaklı ekolojik denge gözetilerek üretilmesi, uygulanması ve denetlenmesi gerekmektedir. İstanbul yıllar içerisinde ekolojik değeri yok sayılarak rantı önceleyen geniş kapsamlı bir proje alanı olmaya mahkum edilmiştir. Kendi doğal ekosistem dengesini sağlamayamaz hale gelmiştir. Büyük kamu projelerinin sel felaketi sonucunda sular altında kalması hatalı planlama politikalarının ve bilimsel olmayan yer seçimlerinin en büyük göstergesidir. Bu kapsamda iktidarın ustalık dönemi projeleri olarak topluma lanse ettiği dere yatakları ve havza alanları içersinde inşa edilmiş olan Başakşehir Çam Sakura Şehir Hastanesi, İstanbul Havalimanı, Kayaşehir metrosu gibi mega projelerin yaşanan sel felaketinde büyük hasarlar aldığı da görülmektedir.
Meslek odamız kentlerde doğal afetlere bağlı felaketlerin yaşanmaması ve kentlerin doğa ile uyumlu yerleşimler haline gelmeleri için mücadelesini sürdürmekte kararlıdır!
Kamu tarafından verilen keyfi riskli ve rezerv yapı alan kararları ile İstanbul`un kentsel dönüşüm ve yenileme uygulamaları kentin afet sorunlarına çözüm üretmediği gibi güvenli yaşam çevreleri oluşturmada da yetersiz kalmaktadır. Kent mekanına dair kullanılacak kaynaklar afet riski öncelikli alanların toplum odaklı sağlıklaştırılması ve iklim dostu kentler haline getirilmesi için harcanmalıdır.
Kamuya bir kez daha anayasa ile kendilerine verilen vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlama, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını temin etme konusundaki sorumluklarını hatırlatarak meslek odamızın bu sürecin her zaman takipçisi olacağını bildiririz.