YAŞANABİLİR BİR DÜNYA, HER TÜRLÜ SÖMÜRÜNÜN SON BULDUĞU BİR YAŞAM İÇİN HEP BİRLİKTE MÜCADELEYE!
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek Anayasa`nın 56. maddesiyle güvence altına alınmış ve hem yurttaşlara hem de devlete çevreyi koruma ödevi yüklenmiştir. Bu yükümlülükler ve ödevlere rağmen ülkemizde, temiz su kaynaklarımız tükenmekte; plansız kentleşmeyle tarım arazilerimiz, ormanlarımız tahrip edilmekte; kıyılarımız, meralarımız yok edilmekte ve bu süreçte iklim krizi, gıda krizi, su krizi gibi temel sorunlar günden güne daha da yoğun bir biçimde hissedilmekte ve krizler çağında çevre sorunları giderek derinleşmektedir.
Son yıllarda salgın hastalıklar, mevsimsel düzensizlikler, yangınlar, seller gibi aşırı doğa olaylarının yaygınlaşması sonucunda can ve mal kayıpları yaşanmasına rağmen bir nevi uyarı niteliğindeki bu gelişmeler göz ardı edilerek ekolojik alanlar bir artı değer üretim sahası olarak görülmeye devam etmektedir. Bu durum, bir bilgi eksikliği veya yaşanan gelişmelerin farkında olunmaması yüzünden gerçekleşiyor değildir. Aksine bilinçli bir politika tercihi ile derelerimiz hapsedilmekte, doğal alanlarımız yapılaşmaya açılmakta, ormanlarımız, meralarımız günden güne betona gömülmekte, kıyılarımız, doğal alanlarımız yağmalanmaktadır. Her ne kadar muğlaklaştırılmaya çalışılsa da tekrardan vurgulamakta fayda var: Çevresel değerlerimize yönelik tüm bu tahripkar müdahalelerin faili, kar oranının maksimizasyonuna dayalı, doğa ve halk düşmanı kapitalist üretim işleyişidir. Doğal değerlerimizi sermaye çevrelerinin yatırım planlarında "ucuz" ve gözden çıkarılabilir birer girdi olarak değerlendiren neoliberal yıkım politikaları durdurulmadıkça çevresel sorunlar derinleşecektir.
Emek gücünün sömürülmesiyle elde edilen artı değerin daha kısa sürede getiri elde etme olanağı sunması nedeniyle yapılı çevre üretimi, doğal alanların yağmalanması sürecine kanalize eden sermaye çevreleri ve bu çevrelerin yararına uygulamalar geliştiren merkezi ve yerel hükümetler karşımızda bir blok olarak durmaktadırlar. Bu blokla etkin bir mücadele için eşit, adil bir dünya için; emeğin sömürülmediği, insan onuruna yakışır yaşam koşullarının tüm yurttaşlar açısından mümkün olması için sınıf eksenli bir mücadele yürütenler ile doğal değerlerimizin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için, ekolojik alanlarımıza yönelik tüm yıkım politikalarının durdurulması için mücadele yürütenlerin de güçlü bir blok haline gelmesi ve mücadelelerin ortaklaştırılması gerekmektedir. Emeği ve doğayı sömürerek semiren çevrelere karşı ortak mücadele acil bir zorunluluk ve ödev olarak karşımızda durmaktadır.
5 Haziran Dünya Çevre Günü`nde, yaşanabilir bir dünya ve her türlü sömürünün son bulduğu bir yaşam için tüm üyelerimizi, tüm dostlarımızı hep birlikte mücadeleye davet ediyoruz.
TMMOB Şehir Plancıları Odası