Etik İlkeler Özlük Hakları
ÇEVRE YILDA BİR KEZ KUTLANAN "GÜN" LERLE KORUNAMIYOR!... 04.06.2005
HABERLER
Yayına Giriş Tarihi
2005-06-08
Güncellenme Zamanı
2005-06-08 14:53:36
Yayınlayan Birim
MERKEZ
Endüstrileşme, kentleşme ve küreselleşme süreçlerinin bilinen tehditleri, bilinen çevre sorunlarını giderek büyütüyor. Dünyada iklimlerin değişmesine yol açacak ölçekte kirlilik yaratmaya devam eden faaliyetlerin sorumluları, bir yandan da bu kirliliği gidermenin yöntemlerini yeni bir piyasa faaliyeti haline getirerek pazarlayabiliyor. Bu geri dönüşümlü sömürü düzenine, bunlardan payını alan gelişmekte olan ülkelerden biri olarak, kendi ölçeğimizde çevreyi tüketen yanlışlarda ısrar ederek ne yazık ki destek oluyoruz.

Doğal, tarihi ve arkeolojik sitler üzerinde, orman, kıyı ve su havzalarında yapılaşma baskısı sürüyor. Kaçak yapılaşmaya göz yumuluyor, affediliyor, yasallaştırılıyor. Kamu kaynak ve arazileri işgalcilere satılıyor, elden çıkarılıyor ve özelleştiriliyor.

Su, toprak ve hava kirliliğinin doğal dengeleri bozduğu, sağlık ve yaşam şartlarını olumsuz etkilemeye, canlıların varlık ve gelişmeleri için gerekli koşulları ortadan kaldırmaya başladığından bu yana “koruma” ve “iyileştirme” kavramlarıyla birlikte anılmaya başlayan çevre, yaşam çevresini oluşturan sosyal, tarihsel, kültürel, ekonomik ve fiziksel faaliyetlerle etkileşim içindedir. Şehircilik ve planlama açısından insanın varlığını onurlu biçimde sürdürmesi ve gelişmesinin koşulları da yalnızca doğal ortam ile değil toplumsal, ekonomik ve kültürel ortam ile belirlenmektedir.

Hedefimiz çevre ve kentsel yaşam çevresinin sağlıklı ve onurlu bir yaşam kalitesi sunan nitelikte sürdürülmesi ve gelecek kuşaklar için güvence altına alınması olmalı. Çünkü insan değeri de doğal değer kadar ve onun bir parçası olarak korunup geliştirilmeli.

Sahiplenme ve Bilinç

Telafisi mümkün olamayacak biçimde yitirdiğimiz değerler üzerinde baskı kuranların da, bu baskılara boyun eğen ya da kullanarak karar verenlerin de, bu toplumun aktörleri olduğunu düşündüğümüzde, sürecin tümünde payımız olduğunu, sorumluluğumuz bulunduğunu, sorunları da çözümleri de sahiplenmemiz gerektiğini daha kolay anlayabiliriz. Biz ancak “benim” dediğimiz unsurları sahipleniyoruz. Oysa kamusal alanı ve daha dar anlamda kentsel yaşam çevremizi bireysel mülkiyet duygularımızın ötesinde sahiplenmemizi gerektiren pek çok sebep var. Bugün yalnızca bazılarımızı etkilediği için duyarsızlaştığımız ya da kanıksadığımız sorunlar, yarın tüm bir neslin kendini içinde bulduğu ve çözmek için geç kaldığı boyutlara ulaşacak. Çevre sorunları ile mücadelenin maliyeti yüksek, ancak bu sorunları gidermek yolunda çaba göstermemenin maliyeti daha da yüksek olacak.

Çevrenin bozulması maddi kayıplara yol açtığı gibi, yaşam kalitesini de bedel olarak ödetiyor. Bu nedenle sahiplenme duygusunun sahiplenme bilincine yönelmesi gerekiyor. Bu da ancak sorumluluk almakla olanaklı olabilir. Kentsel yaşam çevremizin sorunlarını algılama ve çözme biçimimiz aktif olarak içinde yer alarak, sorumluluk alarak değişmeli. Yaşam çevremizi yönetsin diye teslim ettiğimiz seçilmişlere ve atanmışlara daha çok soru sordukça, sorguladıkça, denetlemeye talip oldukça farkındalık ve bilinç düzeyimiz yükselebilir.

Örgütlenme ve Kurumsallaşma

Kentsel yaşam çevremizin sorunları mevcut örgütlenme biçimimizle çözülemiyor. Sadece dikey, yukarıdan aşağıya hiyerarşik, kapasitesi küçüldüğü halde merkeziyetçi, ortaklaşmayan bir yönetim sisteminin sorunları algılama ve tarifleme hassasiyeti düşerken, bu yapıda alınan kararlar geleceği ipotek altına alıyor. Çözümler ise üst ölçekli hedeflere ulaşmak pahasına kaba ve standart dayatmalarla farklılığın yarattığı değerleri yok ediyor. Çevre sorunlarının örgütlenme çözümsüzlükleri yerel ölçekte de oy-rant eksenli politikaların yönlendirmesi/hakimiyeti ile belirginleşiyor. Geleceğimizi böyle olumsuzca ipotek altına almayacak karar süreçleri katılıma, denetime açık stratejik düzeylerden başlamalı. Bu süreçlerin içinde yer alma talebimiz olmalı.
Mevcut kuralların parçacı ve gündelik kapasitesini de sorgulamak gerekiyor. Çevre politikası çerçevesini Çevresel Etki Değerlendirme faaliyetine indirgemiş “Çevre Kanunu”, stratejik plan yaklaşımlarını, katılım ve denetim araçlarını tanımlayan hükümlerinden son anda vazgeçilen “Planlama ve İmar Kanunu Tasarısı”, korunması gerekli tarihi mekanları yıkılıp yerine yeni yapı yapılabilir alanlar olarak gören ve yasalaşmak üzere olan “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun Tasarısı”, “Yerel Yönetimler Reformu” adı verilerek çıkarılan, kentsel ve çevresel karar verme süreçlerine katılımı büyük ölçüde sermaye ve baskı grupları ile sınırlayan, çevresel değerleri korunması anlamında etkin olan toplum kesimlerini dışlayan yasal düzenlemeler, kaçak yapılaşmayı teşvik niteliğinde ceza yaptırımlarını hafifleten “Türk Ceza Kanunu” hükümleri, çevreye etkileri anlamında özellikle ve dikkatle incelenmeli.

Çevre politikalarının, tarım-endüstri-enerji üretimi, kentleşme, ulaşım politikalarıyla bir bütün olarak ele alınması gerektiği ortada. Kentsel yaşam çevremizin oluşumu ve gelişimi ile ilgili usul ve esasları tanımlayan kanunların da birbiri ile uyumlu olması ve bütünlüklü olarak ele alınması gerekiyor. Bu anlamda faaliyet alanında kentsel yaşam çevresini ilgilendiren konular bulunduran disiplinlerin de kendilerini yeniden tanımlamaları, mesleki yetki ve sorumlulukları belirleyen örgütlerini geliştirmeleri önem kazanıyor.

Çevre Yönetimi ve Planlama

Çevre, çok aktörlü, çok değişkenli ve her faaliyet ile etkileşimli boyutları gereği, yasal/kurumsal sahiplilik işlevi anlamında bir yönetim konusudur. Sorun teşhisi ve çözüme odaklı bir yönetim hizmeti olarak planlamanın, kentsel yaşam çevresi için üstlenebileceği işlevler vardır. Toplumsal, mekansal, çevresel eşitsizlikleri ve maliyetleri azaltan, enerjinin verimli ve tasarruflu kullanımını düzenleyen bir eylem olarak planlama bu işlevleri yerine getirmeye bilimsel ve teknik olarak yeterli görülebilir. Ancak ülkemizde planlamayı yürüten erk ve mevzuat çerçevesi, mesleğin ve meslektaşın kentsel çevreye bakışını aşan işlevler de yüklemektedir. Çevre sorunları ile mücadelenin dinamizmini sürdürmesi, toplumsal muhalefetin, gönüllülüğün bir parçası olarak benimsenmesiyle olanaklıdır.

Toplumsal, ekonomik ve kültürel ortamın korunup yaşatılmasında, insanın onurlu biçimde doğa ile uyumlu yaşamını sürdürmesinde, yaşanan çevreye sahip çıkılmasında, bunlara ilişkin örgütlenme ve finansman boyutlarının ortaya konulmasında, doğadaki adaletin toplumsal yaşama aktarılmasında “planlama” vazgeçilmez ve önemli bir araçtır. Ancak toplumsal yararı gözetirken planlama eyleminin toplumu yönlendirme ve geliştirme işlevini de yerine getirmesi gerekir. Mesleğimizin örgütlü topluluğu olarak, planlama eylemine destek olacak eylem biçimleri geliştirmeyi, kentli yurttaş sahipliliğinin, sorumluluğunun geliştirilmesini bir meslek hedefi olarak tanımlamayı gerekli buluyor, “çevre”nin yılda bir kez sembolik olarak kutlanan günlerle korunamayacağını kamuoyuna önemle duyuruyoruz

TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu



.....
TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>