Etik İlkeler Özlük Hakları
TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI 22.OLAĞAN GENEL KURUL BİLDİRGESİ
HABERLER
Yayına Giriş Tarihi
2002-03-27
Güncellenme Zamanı
2002-03-27 14:40:11
Yayınlayan Birim
MERKEZ
Uluslararası güç merkezlerinin nezaretinde ulusal ekonomi ve sosyal devlet aşındırılmış, üretim yapmayan bir ekonomi, yurttaşlarına sahip çıkmayan bir devlet anlayışı hakim hale getirilmiştir.

İçine düşülen kriz karşısında kurtuluşu, ulusal ekonominin yönetimini IMF’ye, toplumsal yapının demokratikleştirilmesini Avrupa Birliği’ne teslim eden anlayışın, kendi halkı ile bağları kopmuştur. Ekonomik ve siyasal yapıda gerçekleştirilen “reformlar”, halk için değil uluslararası güçleri memnun etmek için yapılmaktadır.

Söz konusu saldırının odağında, her düzeyde planlama kurumu vardır. Planlama kurumunu kendi rant mantığına aykırı gören IMF ve Dünya Bankası güdümlü sermaye, Türkiye’nin bugün geldiği noktanın da baş sorumlusudur.

Kentler, bu kriz ve çöküntünün merkezindedir. IMF dayatmalarıyla gözden çıkarılan tarım sektörü, kırsal toplumsal yapıyı derin bir bunalımın içine sokarken, kentlere yönelmesi kaçınılmaz olan yeni bir göç dalgası yaratacaktır. Bu durumun, hali hazırda sorunlar yumağı haline dönüşen kentlerin sorunlarını daha da ağırlaştıracağı açıktır.

Kentlerin uzun vadeli ihmali, 1980 sonrasında yeni boyutlar kazanmış, kentlerin rant mekanları olarak görülmesi, insanca kentler yaratma kaygılarını tamamen dışlamıştır. Sonuç kent planlama kurumunun felç edilmesi, piyasa anlayışının ve rant mantığının hakim kılınmasıdır.

Bu anlayış, insan merkezli bir kent anlayışını, rant merkezli kent anlayışına tabi kılarken, kentlerde varolan eşitsizlik, adaletsizlik ve çelişkileri de eşi görülmedik bir biçimde arttırmıştır.

Çoğu yağmalanan alanlarda “zengin gettoları” yaratılırken, “varoşlar” betimlemesi etrafında kentin çoğunluğunu oluşturan yoksul kesimler dışlanmış ve kent yağmasının tek sorumluları olarak ilan edilmişlerdir. Son kriz, bu kesimler arasında varolan yoksulluk ve işsizlik sorununu daha da ağır bir hale getirmiştir. Kentlerin kutuplaşıp, parçalanıp, içe dönük cemaatler toplamına dönüştürülmesi, kentleri patlamaya hazır bir bomba haline getirmektedir.

Günümüz kentlerinde ortaya çıkan bu ağır krizin çözümü, bir yandan üretim yapan, kendi kaderini kendisi belirleyen, toplumsal eşitlik ve adalet kaygılarına merkezi bir konum sağlayan bir gelişme stratejisini gerektirirken; diğer yandan da genel olarak planlama, özel olarak da kent planlama kurumunun yeniden inşaasını zorunlu kılmaktadır. İmar parseli merkezli “imar planı” anlayışından, insan merkezli bir kent planlamasına geçiş bu yönde atılması gereken en önemli adımdır. Son 20 yıl içinde uygulanan politikaların bir birikimi olan son kriz, planlama kurumu yanında plancıları da oldukça olumsuz bir noktaya getirmiştir.

Kamu kuruluşlarında çalışan plancılar, planlamanın uzun vadeli bir anlayışla kentlere yön verme aracı olmaktan çıkartılıp, rant arayışlarını meşrulaştıran bir araca dönüştürülmesi karşısında derin bir yabancılaşma yaşamaktadırlar.

Özlük hakları ve ücretlerde meydana gelen aşınma, bu yabancılaşma sürecini daha da hızlandırmaktadır.

Serbest bürolarda çalışan şehir plancıları da benzer bir süreci yaşamakta, rant arayışlarına karşı çıkma araçları ellerinden alınmakta, kentlerin yağmalanma sürecinde “piyasa mantığı”nı kabullenmeye zorlanmaktadırlar.

Deprem, sel baskını ve benzeri afetlerde plansızlığın yarattığı sorunlar ortaya çıktıkça, plancılar etkisiz bırakıldıkları kentlere yön verme sürecinin asıl sorumluları olarak hatırlanmakta ve sanki kentlere yön verebiliyorlarmışcasına yargılanmaktadırlar.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, iyimser olmamız için yeterli neden vardır. Sermayenin bütün saldırısına karşın toplumsal sorumluluklarına sahip ve mücadele yeteneklerini yitirmemiş önemli bir toplumsal birikim ve güç mevcuttur.

Bu birikim ve gücün önündeki görev, olabildiğince örgütlü hale gelmektir. Yapılması gereken sadece sermayenin saldırısına direnmek değildir. Alternatif bir toplumsal yapı ve ekonomi politikalarının var ve uygulanabilir olduğunu göstermek ve hayata geçirmek asli hedef olmak zorundadır.

Bu hedef etrafında bir araya gelinmesinde asli örgütsel bir yapı olarak önemli bir rol oynayacak olan Şehir Plancıları Odası, bu süreçte özel bir konumdadır. Yaşanan krizler artık kentsel krizlerdir, kentlerin krizidir. Bu krizin çözümünde ve alternatiflerin geliştirilmesinde Şehir Plancıları Odası ve plancılar en ön saflarda yer almalıdır. Bu çerçevede son dönemde yapay bir biçimde yaratılmaya çalışılan mimar-şehir plancısı ikilemi, sermayenin saldırısı karşısında kentleri birlikte savunması gereken toplumsal güçleri bölmekten öte bir amaca hizmet etmeyecektir.

Rant mantığının hakim olduğu, insansız bir kent anlayışının yıkılması ve toplumsal değerleri, eşitlik ve toplumsal adalet kaygılarını merkezine koyan bir kent kurgusunun ve pratiğinin gerçekleştirilmesi Şehir Plancıları Odası’nın önündeki hedef olmalıdır.
TMMOB
Şehir Plancıları Odası

Çerez Politikası & Gizlilik Sözleşmesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz

kişisel verilerinizin Odamız tarafından işlenme amaçları konusunda detaylı bilgilere KVKK sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

"/>